sabahki fırtınadan ve nereden yağdığı belli olmayan yağmurdan eser kalmadı. güzel bir ışık, semt pazarının brandasından süzülüp sebzeleri aydınlatmaya çoktan başlamışken, ben bu hafta ekseriyetle yaptığım gibi render bekliyorum. bitip maille yolladığım an, şu anda kainatın başka noktasında başka adamlarla iş görüşen patrona "ben çıkabilir miyim" sorusunu özgürlük kılıcı gibi saplarım. sanıyorum ki izin verir, çünkü işe dair bir şey yapmak istemiyorum bu haftalık. yine de iyi sıyrıldım, oysa geçen hafta şimdi gibi ne yapacağımı bilemez bir halde iş arkadaşıma bıçak fırlatıyordum. başımın bu sefer belada olduğuna emindim ve panik anında hangi düğmeye basmam gerektiğini bulmaya çalışıyordum. dünya'nın yarısını yok edecek kırmızı bir buton olsaydı muhtemelen "bu kahrolası buton neden tamamını yok edemiyor" diye şikayet eder ve bir bıçak daha fırlatırdım.
neyse ki, elime yüzüme bulaştırmadan bu işin kabasını aldım. bundan sonra gelecek herhangi bir değişiklik canımı almayacak, sistematik modellemenin ve modüler çalışmanın avantajlarından birisi de, değişikliklerin hızlı ve isabetli yapılmasıdır. ben de bu allah'ın cezası mağazada bunu kısmen başardım fakat render süresini bir türlü başaramadım. 1.2 gb'lık dosyayı 45 dakikada halleden bilgisayar, bu kıvrımlı kobraların halaya kalktığı 50 mb'lık mağazada kekeliyor. neyse dünyanın sonu değil, elimden geleni yapıyorum.
her şeye rağmen bugün güzel bir gün, annem piyaz yapacağını da söyledi. eve ise hava kararmadan varacağımı ve odun sobasının etrafında sevinç dansı yaparken, aziz ve zamanlar üstü kuşumuz panpa'yı parmağıma konduracağımı tahmin ediyorum. akşama real madrid maçı da var, belki okey oynarsak okeyi alnıma yapıştırmak gibi arsızlıklar da yaparım. yarın için ise net bir güzergah yok, bir deniz kenarı ve kimselerin bilmediği uzak bir ağacın altı olsun, ben gerisini hallediyorum zaten. yarını düşünmek için fazla erken, render beklemek için fazla geç.
bu aralar iddaa konusunda şansım nasıl olduysa bilmiyorum ama döndü. dün fransa ikinci liginden tek maçla yattım. ki tek maçla en son yatan adamın lyon girişinde müzesi var. epey yaklaştım anlayacağın, nantes ve öfkelerine hakim olamayan zenci forvetleri biraz daha becerikli olsa şu an le figaro röportaj için ofisin kapısına dadanmış ve cumartesi çalışmama çoktan hayret etmişti.
bıraksan, pazartesi sabahına kadar her paragrafta ayrı branşta yaparım gevezeliğimi ama biliyorsun gitmem gerek. minibüsün en arka koltuğunda toza sor okuyup, yolda olmanın o tanıdık duygusuyla eve ulaşmam gerek. hem hava da açtı, hem ev de çok uzakta değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder