modern zamanların en bilinen ricası da bu oldu hani. bankada, telefonla bağlandığım herhangi bir kurumda, internet sitelerinde hatta 3d model programlarında bile aynı teranenin ya yazılı ya da sözlü versiyonunu defalarca görmeye başladım. beklemelerim, ömrümün sonunda yine benim hayatıma bonus niyetine eklenirse kafadan birkaç sene daha yaşar ve hediye edilmiş bu yıllarda teknolojinin, beklentileri arttırmaktan ziyada beklemeleri sonsuzlaştıran ve totalde hiçbir sike derman olmayan bir hastalık olduğunu ateşli bir şekilde savunduktan sonra da dinleyicilerimi bastonla döverdim. sonuçta uzatmaları yaşadığım bir hayatta, normal süredeki gibi incelikli ve düşünceli biri olmak yerine çığrından çıkmış yaşlı bir terminatör olmayı yeğlerim.
aslında yine saçmalamayacaktım ama render beklerken çileden çıktım, 12 gb ramli hayvani bir bilgisayarın bile yaklaşık bir saatte aldığı renderın ortasındayım. 150 metre cephesi ve güneşte parlayan kuleleri olan devasa bir otelin tam karşısındayım. yapmakla bitmediği gibi, en ufak değişiklikleri düzeltmek saatlerimi alıyor ama yine de metrajdan iyidir. en azından kağıda çiziktirdiğim öylesine eskizlerin gerçek dünyada nasıl görüneceği hoşuma gidiyor. baba olmuş gibi hissediyorum böyle durumlarda. renderbaba türbesi olsa muhtemelen işlemcilerin daha güçlü olması için çaput bağlardım. tek bir kare için bu kadar beklediğim bir zamanda, animasyon filmlerle ara sıra yüzleşmek zorunda kalmak gerçekten ürkütüyor. adam çorba modelliyor, oysa ben modellemeyi bırak çorba bile yapamıyorum.
render bitmediği için de dışarıya çıkıp yemek yiyemiyorum, bankaya gidip "kredi kartı almaya ve size domalmaya karar verdim" de diyemiyorum. burada yeterince bekledikten sonra bir de bankada beklemek hem hunharca olur hem de model dosyasında bir problem çıktığında bilgisayar başında olmazsam geldiğimde öfke nöbetine tutulduktan sonra stajyeri pencereden atabilirim. stajyerler yaşamalı, ibret-i alem olsun diye yaşamalı hem de.
kredi kartını almak için geçerli sebebim var mı peki? bazı şeyleri taksitle alıp zamana yayarsam daha iyi olacağı kanaatim bir kenara, internetten alışveriş için bu şart. bu ne idüğü belirsiz yazılarımın internette bir liralık alım gücü olsaydı eğer, bugün tamamen farklı şeylerden, kıymalı kaşarlı pideden, adana kebabından, balık ekmekten, sac kavurmadan yahut büryan kebabından bahseder ve kurtlar gibi acıktığımı, salyalarımın ise klavyeye damladığını okurlarıma hissettirirdim. fakat enayi gibi beleşe yazıyorum, ayda bir euro üyelik ücretini kimse ödemiyor. blogu kurarken bu işten para kaldırma hayalim, aidat ücretlerinin bir türlü yatmamasıyla sekteye uğruyor. bir zahmet bekliyorum artık yardımlarınızı da değil be ne saçmalıyorum yine. bu kadar paragraf okuyup da bir yere varamayan adamlar bir gün ofisin camını çerçevesini indirmeye kalkarsa önceden haber versinler, stajyeri çarmıha gereyim. öyle geriyor beni.
lütfen bekleyelim evet, bir saati geçtin be kitapsız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder