2 Şubat 2011 Çarşamba

no surprises please

ok computer albümü bana büyülü bir hayat bahşetti. dün sabah saatlerinde tekrardan dinlemeye ve akşam "no surprises please" diye tanrıya yalvarmaya başladım. şubatın 1'i kara mizah öğeler barındıran bir filmde ücret almadan başrol oynayarak geçti. öyle ki akşam dokuz civarı uyumaya çalışırken tek beklentim, şubatın 2'si olmasıydı. ve bingo, sabah altıda kalktığımda gerçekten şubatın ikisi olmuştu. bir güne daha gülümseyerek başladım fakat dün ne olmuştu?

dün akşama kadar devasa oteli modellemeye gayret etttim, sadece saçakları kalacak şekilde işleri bitirip duman çıkan bir kafayla patronun odasına gittim. cebimdeki para, dilenciye verdiğim takdirde mesleğine saygısızlık olacak kadar azdı ve takvimler "mayış" diye çınlıyordu. "ne oldu bizim mayış?" dedim, "haa doğru ya" dedi. unutmuştu. dört bin liraya maket uçak alırken tüm detayları hatırlayan adam, yanında çalıştırdığı etleri unutmuştu. sonuçta maket uçak uçabilirken, ben tüm gün oturuyor ve sanırım paraya o kadar da ihtiyacım varmış gibi gözükmüyordum. sonuçta ekmek elden, su gölden; henüz takılan klimanın sıcak nefesleri altında internet de ofisten. bedavaya yaşıyordum ama yine de mayış olmadan bir anlamı olmazdı, dünya'nın mesnetlendiği noktaydı mayış ve benim ona bir şekilde ulaşmam gerekiyordu.

nalet edip ofisten çıktım, cüzdanın ücra köşelerinden topladığım bozukluklarla tüm zamanların en ucuz marketi bime girdim. ekmeğin fiyatı son üç asırdır olduğu gibi kabul edilebilirdi. hem evden getirdiğim meyve poşeti ve peynir de vardı. açlıktan ölecek değildim ya, sonuçta kalacak yerim de vardı. yemeği olmayan evsiz insanları düşünüp halime şükrettim. insanın haline şükretmesinin, bir açıdan bencilliğin daniskası olduğunu da aklımın bir köşesine ekledim. dünya'da çok fazla adaletsizlik vardı ve hiç kimse bunları düzeltemiyordu. ekmek, ucuzundan iki parmak sucuk ve bir şişe su alıp yola devam ettim. akşam bir film izler, kuşkucu somon okur ya da ayreon'un the human equation'unu dinlerdim. bu üç şeyin ortak noktasının "elektrik" olduğunu umursamadan otele doğru yürüdüm. galaktik istasyonuma birkaç adım kala elektrikler gitti ya da otelimiz bir karadelik tarafından yutuldu bilmiyorum, telefonun ışığıyla merdivenleri çıkıp odama girdim. zifiri bir karanlık, tavanlardan damlıyordu. telefonumun şarjı biraz sonra bitecekti. elektrikli ocağımda sucukları yapamayacak, bir şeyler okumak için lambayı yakamayacak ve televizyonu açamadığım gibi klimayı da çalıştıramayıp oldukça soğuk bir gece geçirecektim. atkımı boğazıma dolayıp iki kat çorap giydim ve yorganın altında bekledim. param yoktu, elektrik yoktu, cep telefonumun şarjı yoktu. tam bana göre bir destandı yine, çalışıp çalışmamam toplamda bir şeyi değiştirmiyordu.

sokaktan geçen arabaların ışıkları penceremden içeriye süzülüyor ve tavan boyunca ilerledikten bir süre sonra da yok oluyordu. bu ışık izlerini izleyip serbest düşündüm, neyse ki tüm enerji kaynaklarından muaf olsam bile tıkır tıkır çalışan bir hayal gücüm ve uydurabilme yetim var. başka bir yüzyılı ve sarp yamaçlara kurulu taş evleri, bu evlerde yaşayan insanları ve geceleri sobanın başında anlatılan masalları düşündüm. düşünce basamaklarından sekerken elektrikler geldi ve kör edici bir aydınlık patladı vantilatörün ucundaki lambadan. yerimden doğrulurken yeniden gitti. bana kastı vardı sanki tüm şebekelerin, oysa kimseye bir kötülüğüm dokunmamıştı. mayışı alsam tek yapacağım, bir ay boyunca katlanabilmemi belki bir whopper'la ödüllendirmek ve real madrid-barcelona maçı için çekilişe katılmak olacaktı. 

karanlıkta uzun bir süre bekledim, elektrik 16 dakikalığına gelince de son hızla sucukları pişirip ekmeğin içine tıktım. yemeğimi yeniden karanlıkta yedim, uyumaktan ve renkli rüyalar görmekten başka bir seçeneğim kalmamıştı. bir mum almam gerektiğini kendime fısıldayarak geçen haftadan sağ çıkan bir paket cipsi de yatmadan önce cezalandırdım. uyandığım zaman 2 şubat olacaktı ve 2 şubat'ın bana ne ifade ettiğini son anda hatırladım.

ingiltere'den dayımın getirdiği telefonun imei numarası kayıtlı olmadığı için 2 şubatta kapatılacağına dair gelen mesajı hatırladım. "ooo daha bir ay var" dediğimi de hatırlayıp melekler gibi uykuya daldım.





Hiç yorum yok: