11 Mart 2011 Cuma

pembe vosvos'un gizemi

ne zaman köşeyi dönsem pembe vosvos'un orada olduğunu görür ve bunun 28 yaşında bir insan için yeterince sıradan olduğunu düşünürdüm. pembe vosvos sigortam gibiydi, o varsa yaşıyordum ve bu yaşama serüvenimi gelip de günlük olarak bloguma kaydediyordum. bir yere kaybolmuyordu, yerini bile değiştirmiyordu. onu gördükten yaklaşık dört dakika sonra ofise giriyor, önce bilgisayarımı açıp sonra da kahve yapmak için mutfağa gidiyordum. 

fakat 2 mart günü pembe vosvos'u yerinde göremedim, bir şeylerin ters gideceğini anlamıştım. ofise geldim, ritüellerimi sırasıyla yapıp bloguma girmeye çalıştım ki kapanmıştı. birileri mahkeme kararıyla tüm blogları kapatma cüretini göstermişti ve benim deja vu evrenimde bu, pembe vosvos'un aniden yok olmasıyla sembolize edilmişti. devam eden günlerde ne zaman köşeyi dönsem pembe vosvos'u görmek istedim fakat göremedim. göremeyince, blogların da hala kapalı olduğunu anladım. blogumu özlemiştim fakat kurumlar arası salaklık ona kavuşmamı engelliyordu.

fakat bugün yine aynı güzergahtan ofise gelirken, onu gördüm. her zamanki yerindeydi ve bir şeylerin elçisi gibi tüm ihtişamıyla diğer beyaz ya da metalik gri sevimsiz arabaların arasında uzanıyordu. blogların açılmış olabileceğini düşündüm fakat yine de pek ihtimal vermedim. kurumlar arası işler ve mahkemeler on günde sonuca varamazdı, en azından ben 2009 kasımından beri bir davanın peşinden sürükleniyordum. en son dün, elmalı adliyesine gitmiş ve bir dilekçe yazıp geri dönmüştüm. bir a4 için yüzlerce kilometre yol, onlarca farklı insan. fakat o haklı çıktı, bir gün aradan sonra ofise döndüğümde bir baktım ki tuborger buralarda. küçük bir şaka olabilir ve biraz sonra bitebilirdi ama bunu pek düşünmedim. kaldığım yerden devam ettim. aylık ortalama elli yazı hedefimden geri kalmış olmanın iştahıyla günde iki yazı yazarsam bunu dengeleyebileceğimi ve bu dengenin ne işe yarayabileceğini düşündüm.

her düşündüğümde yaptığım gibi koridorda son hız koşup patronun kapısına kafa attım.


Hiç yorum yok: