akıl sağlığını yitirmiş elektronik cihazları her zaman sevmiş ve onlara gereken saygıyı göstermişimdir. ne zaman ne yapacağı belli olmayan telefonlar, sadece kırmızı ve tonlarını gösteren televizyonlar, buz fırlatan klimalar ve geceleri beni takip eden vantilatörler...
geçen hafta denize girerken kayanın üzerinde unuttuğum telefonum, aşırı sıcakların etkisiyle aklını kaybetmişti ve prize takılıymış gibi davranıyordu. hiçbir bağlantısı olmadan şarj oluyordu hayvan, pilini söküp geri taktım fakat bir şey değişmedi. akşama kadar şarj oldu. kablosuz enerji fikrini tesla başlatmış, ben ise tamama erdirmiştim. kayanın üzerinde unutmak ve yüzmek gerekliymiş, devasa bobinlere ve formüllere gerek yokmuş nikola. kendini heder ettiğinle ve edison müptezeliyle boşuna uğraştığınla kaldın. telefonum geçen haftadan beri sürekli kendini şarj ediyor, buna ikimiz de alıştık. biraz önce mesaj gelmiş gibi titredi, cebimden çıkardım ve hiçbir şeyin gelmediğine emin olunca bunun can çekişme emaresi olduğuna kanaat getirdim. ölmek üzereydi ve beni son kez görmek istemişti. son isteklere önem veririm, o yüzden hemen karşıma diktim bu kara şövalyeyi. dizlerinin üzerinde yaşayacağına ayaklarının üzerinde ölmesini istedim. zaten cep telefonu kullanmayı daha fazla istemiyordum, iletişime katkı olsun diye geliştirilen bu cihaz insanlarla aramı açıyordu. bilmediğim numaraları ve bazen de bildiğim numaraları açmıyordum. telefonla konuşmaktan zerre hoşlanmadığım gibi bunu statü göstergesi olarak kullananları da anlamıyordum. yarım ekmek kadar büyük telefonların sığmadığı ceplerden, bitmeyen aplikasyonlardan, bir sene sonra çıkacak yeni modelinden ve mobil işletim sistemlerinden bahsediyorum evet. bana göre değil, hiç olmadı. yeni bir telefon almak gibi bir düşüncem yok, acil durumlar için işaret fişeği kullanırım artık.
belki de teknoloji şirketleri, zaman ayarlı kodlar yerleştiriyordur her telefona. zamanı gelince beyin ölümü gerçekleşsin, insanlar yeni modeller için mağazalara doluşsun diye. daha geniş ekran, daha ince bir gövde ve daha yüksek megapiksel. ben işin dahasında değilim. açma kapama tuşunun yeterli olduğunu savunurum, seçeneklerin bolluğu aklımı karıştırmaktan başka bir şey yapmaz. hemen hemen aynı tip ayakkabı alırım, aynı pantolon ve aynı tişört.
bu sebepten, bu son telefonum olabilir. yazarak daha iyi iletişim kurabiliyorum, en azından bir maili istediğim zaman cevaplama şansım varken, çalan telefon benden bir an önce onu açmamı istiyor. telefonunun diğer tarafındaki sabırsızlanıyor. telefonuma cevap vermezsem sinirleniyor, aylar boyunca cevap vermezsem de nankör olduğumu, bir daha aramayacağını, allahımdan bulmamı içeren şık bir mesajla hesabı kapatıyor. sorunumun onunla olmadığını, sadece telefonla bir iş yapmaktan nefret ettiğimi bile söylemiyorum. insanlar hayatımdan birer birer çıkıyor, yerine yenilerini de pek koymuyorum, bunun için uğraşmıyorum. başka insana ihtiyaç duymuyorum. sanırım beyin ölümü gerçekleşen telefon gibi, ben de günbegün ölüyorum.
3 yorum:
Benim de çamaşır makinem dün gece isyan bayrağını çekti. Kendisini çevreleyen kablolardan kurtulabilse daha uzaklara da kaçabilirdi ama şimdilik evin içinde dolaşmak ona yetiyor gibi. Çok üstüne gitmeyi düşünmüyorum. Ama freedom freedom yakarışları bir gün o kablolardan kurtulmasını sağlarsa dışardaki dünyada onu üzmelerinden korkuyorum.
Burdan akılsız olduğunu düşünürken müthiş derecede yanıldığım klozetime de sesleniyorum. Tamam haklı nedenlerin olabilir ama hangimizin ağzına edilmiyor ki. Ayrıca sifonla işbirliği halinde akıttığın sularla tüm insan neslinin tükenmesi planın bir contaya bakar
benim evimdeki en akıllı alet, kafasını çevirip rüzgar yaratan uyduruk vantilatör. ayarları ve ekranı yok, fişe takıyorsan çalışıyor. takmıyorsan da çalışıyor bazen, gerçekten sinsi.
Yorum Gönder