"yazdığım her şeyi, dünyaya inmiş ve onu hüzünlü gözlerle izleyen bir melek olduğumu hayal eder ve öyle yazarım" - jack kerouac
ehliyet kursunun ilk günü, sabır limitlerimi zorlamakla ve acaba aptallar için ehliyet kursuna gelip gelmediğimi merak etmekle geçti ama yine de dersten kaçmadım, bekledim. telefonlarınızı kapatın uyarısına rağmen telefonunun sesini kısmayan ergen irisinin kafasına krank mili ile vurduğum takdirde ortalığa saçılacak kanı düşündüm. eğitmen ne derse, ona bir espri yapmaya çalışan ve ehliyetsiz araba sürdüğü için polisten kaçıp duran başka bir gerizekalıya da bujileri sırayla takmanın maliyetini hesapladım. neymiş, polis buna kafayı takmış da nerede görse durduruyormuş. ben olsam durdurmaz ve gelişine vururdum sana ergen, vadilerde yankılanırdı çatlak sesin.
yine de bu yaşa kadar ehliyet almayan ve buna heves bile etmeyen bu satırların yazarına da çeşitli ithamlarda bulunabiliriz. sen danakelleli cizvit rahipleri gibi oradan oraya dolaş, ne okulunu zamanında bitir ne de sorumluluğun altına gir, debriyajdan yavaşça çekilen ayaklarla dalganı geç, fırsat bulunca otur; imkan bulunca uzan, miskinliğin esiri ol ve köşeye sıkışınca da ergenlerle birlikte ehliyet kursuna gitmeye saydır. beter olmadığına şükret komisyon üyesi, ihalesavar!
ilçeye dönmekle sıradanlaşacağını düşündüğüm hayatım azıya aldı gidiyor: belediye ve onun game of thrones'a rahmet okutan entrikaları, işlerin siyasi boyutu, kadroya geçirilmesi düşünülen sözleşmeli personel, yeni bilgisayar ve masa, kanal tedavim, dağ yürüyüşleri, güzelcik ile bazı akşam üstleri kaleiçi'nin teraslarında içmeler, içip de sarılmalar, döviz kurları, at kafaları, cüceler, annem ve babam, sevgilisini bir süre önce kaybeden muhabbet kuşumuz panpa, memuriyetin güçlü temsilcisi willy, özel sektörün yıkılmaz kalesi zaphod, ayakta kalmaya çalışmalar, ısınmayan havalar, sobanın yanındaki yatağım, erkenden uyumalarım ve yüzmek için güneşin çıkmasını beklemelerim derken dörtnala gidiyoruz. bunu değiştirmeye çalışmak beni aşar, sadece kendimi koyverdim ırmağın akışına. karşı dursam yıkılırdım, şimdi ise su gibi akıp gidiyorum. bir düşün içindeyim, ehliyet kursuna devam etsem de tam olarak sizden biri değilim. belki de kerouac benim.
şubatın sonundaki "at the end of the february"i farkına varmadan kaçırmışım, birkaç cümleyle özetimi geçeyim. sigorta girişim ancak 9 şubatta yapılabildiği için ayın 15'inde çok az bir para aldım fakat harcayacak pek fazla yerim olmadığından iyi idare ettim. kira ya da fatura yok, yemeği de annem gayet güzel yapıyor. evde de içmiyorum artık, fazla oyalanmadan uyuyorum. rüyalarım birden çok serüvene ev sahipliği yapıyor, kitap okumaya biraz ara versem de shameless izlemeye devam ediyorum. güçlü olmaya ve kalmaya çalışıyorum, ölümden sonrasını, yaşayan bir insanın bilmesinin mümkünatı olmadığından fazla derine inmiyorum. yüzleşiyorum, ancak bu şekilde içim ferahlayabiliyor. düşüyorum fakat yeniden ayağa kalkıyorum, sırtına tutunduğum kahramanlarım var ve kendime paylar çıkarıyorum:
"and why do we fall, bruce? so we can learn to pick ourselves up"
4 yorum:
ne güzel resim. kerouac mı bu abi?
evet bu o, ta kendisi.
en güzel zamanları
kurutup saklamalıydın
kokanlar zaten kokuyor napalım.
ehliyet için baya bi gecikmişsin, arayı kapatmak gerek. ama sen yinede debriyaj'dan yavaş çek ayağını :)
Yorum Gönder