10 Temmuz 2024 Çarşamba

these are the days of our lives

94 yazıydı muhtemelen ya da 93. kolumu omzuna atmışım, bileğimde mor benetton saat ve üzerimde o senenin modası aşırı desenli şortla siyah bir atlet. sen de elimi tutmuşsun, arkadaki dağın yanmasına bile yirmi uzun sene var. güneş gözlükleri bizim değil, sahilde çılgın kalabalık yok. ikinci koya giden toprak yolda bir fotoğraf çektirmişiz ki kim çekti hatırlamıyorum. elimi ne de güzel tutmuşsun, oğlumun tuttuğu gibi.

sabah bu fotoğrafı koyduktan sonra, annem aradı. daha güzel bir yerde olduğunu, buna inandığını söyledi. 37 olacakmışsın ama 24'te kalmışsın. zamanı durdurmayı başardın mı yoksa yolculuğun bizim bilmediğimiz virajlı yollarda, okyanus kenarında, dağ geçitlerinde ve belki de ikinci koya giden toprak yolun başka bir yorumunda mı devam ediyor bilemiyorum. bir arabada, teknede ya da yürümekten iyice eskimiş ayakkabılarının üzerinde değilsin. yine gümüş detayları olan bir motosikletin üzerinde olduğuna inanıyorum. görüyorsun, bir süre sonra inanmak ve neye inandığını seçmek, bilmenin ve mevcut gerçeğin çok ötesine geçiyor. neyin ne olduğu umurumda bile değil, viraja girerken zarif bir hamleyle motoru yatırıyorsun ve yola devam ediyorsun. 

37 olmayacaktın, ben de altı gün sonra 41 olmayacağım. 24 ve 28'de zamanı durdurduk, mor benetton saatin saniyesi tek adım bile gitmedi. son doğum gününde, olimpos kalesi'ne tırmanmış ve birkaç bira içerken belirsiz bir gelecek için planlar yapmıştık. kasımın son haftası yine gelecektik. kış güneşinin, vadiyi geçip denize ulaştığı bir kasım öğleden sonrasında oradaydım, uzun bir yolu yürüyerek gelmiş, sahili geçmiş ve kaleye tırmanmıştım. blogun başındaki fotoğraf da o günden kalma. açma halkalarını birbirine kenetleyip taş duvarın arasına sıkıştırmıştım ki eminim şu an bile oradalardır.

37 olduğun alternatif bir evrende bu akşam buluşur, denize bakan iki ağacın altında ikişer içtikten sonra da dertleşirdik. hiçbir değeri olmayan gündelik koşuşturmalar, yalandan mevkiler, insanların bitmeyen uğultusu, işleri, satışları, siparişleri derken de gün biter, belki şansımıza hemen denizin üstünden ay yükselirdi. sonra da eve dönerdik artık hangi evse, pastaya inanmıyoruz, belki annem balık yapardı. dışarda içmemiş gibi davranır, eve gelirken biraz daha alırdık. sonra pes mi oynardık yoksa sen şimdi yatağımın altında olan gitarını mı çalardın bilemem. gümüş detayları olan bir yamaha gitar, gümüş detayları olan bir yamaha motor.

2024'ün on temmuzunda şu an yalnız başımayım; oda kalabalık ve insanların uğultuları bitmiyor ama onlardan epey uzaktayım. az önce hafiften bir yağmur yağdı, on iki senedir buradayım, pencere kenarındaki ahşap masada. pek dışarıya bakmıyorum, işlerin yoğunluğu azalmıyor ama bazen kendime boşluklar yaratabiliyorum. günler aynı geçiyor, işten eve döndüğümde babaaaamm diye bana koşan oğluma sıkı sıkı sarılıyorum. 37 yaşımı pek hatırlamıyorum, geçen seneyi de öyle. 

en sevdiğimiz şarkılardan biri olan these are the days of our lives'ı açıyor ve gitar solosunda o eski günleri hatırlıyorum. 

iyi ki doğdun çagi. yaşamanın başka bir yorumunda yola devam ettiğini biliyorum. bunu bilmesem ikimizi de kaybederdim.




2 yorum:

Adsız dedi ki...

-stars at last-

two sisters were sitting in the grass.

'do you think we're together in every universe?" one quietly asked the other.

after thinking for a bit, the other sister said:

if we come back as flowers, we will grow in the same garden and laugh when butterflies tickle us.

if we come back as nature, I will be the clouds in your storm.

and if we come back as fruit, we will grow on the same vine.

it could never be possible that together.

Adsız dedi ki...

*it could never be possible that we arent together.