17 Şubat 2012 Cuma

friday revenges

bugün, bulutların yar ile yardımcılığı sağolsun, güzel ve atmosferik bir gün oldu. denizin tonlamaları ve mavi-yeşil alglerin performansı yerindeydi. koyu bir türkuazın ucunda beyaz çiçek açan dalgalar yavaşça ortaya çıkıp sonra da kayboldu. siyah takımın içine açık mavi bir gömlek ve dokulu siyah kravat ile işe giderken, gri siyah alglerin olup olmadığını düşündüm ki yoklardı. ne kadınlar sevdim zaten yoklardı. ıstranca dağlarında ıstırap çeken rahipler, kendi biralarını üretip yıllıklarına yazıyordur belki her şeyi bilmiyorum; ben sadece güzel bir günden aklımda kalanları temize çekmeye gelmiştim. neydi hatırlamıyorum, dudaklarının kenarındaki tebessüm müydü neyden bahsettiğimi bile unutturan? evde kimseler yok, bizimkiler misafirliğe gidince geri kalan dev boşlukta bira içmeye karar verdim. sigorta girişim çok geç yapıldığı için tam 5 günlük maaş aldım. bunun bir kısmıyla dayre arkadaşlarıma yemek ısmarlayıp hayırlı olsunlarla kutsandım. bir paragrafı geride bırakmadan her şeyi birbirine karıştırdım. uzun zamandır içmeyince, 3 kırmızı bile insanın aşil tendonuna basabiliyor. bundan sonrasına katırlarla devam etmek istiyorum, kayıt dışı blog yazarlığına bir halka da ben ekleyeyim anzağım. adımın onur olduğunu, anzak adlı yazımdan çıkardıklarını söyleyen insanlar olmuştu bir zamanlar fakat anzak tamamen kurguydu. yalanları, doğrulardan daha kolay söylediğim için ne zaman bir şeyleri itiraf etsem yalancılıkla suçlandığım günler geride kaldı artık. hepsi bitti.

koca gökyüzünde tek bir bulut vardı ve o da bir şeyleri içinde saklayıp ufka götürüyordu. o sırada siyah plakalı resmi bir araçta ve birisi oldukça kötü kravat takmış iki adamla birlikteydim. birkaç yerin ölçüsünü alıp mimar bey olarak görüş belirttikten ve yeterince çay içtikten sonra gökyüzünü izlemeye başlamıştım. bugün bulutlar biraz tuhaftı geniş açılım, düşük diyaframlım.


2 gün sonra...


artık yarıda kalmış yazıları bir kenarda bekletmek ve çürümeye terk etmek istemiyorum, geri kalanını sen aklından kendine göre tamamlarsın tedirgin pırıltım, rüzgarlı havalarda denizin üzerinde gezinen su zerreciğim. giriş, gelişme ve sonuç olmasa da olur; ben tamamlasam da bunları sağlayamazdım. giriş, gelişme ve yıkım olurdu. artık yapan kısımda değil, eğer kanunlara aykırı ise yıkan kısımdayım ve hiç fena değil. balyozu duvara sallayan işçileri uzaktan izliyor ve zamanın lehime mi yoksa aleyhime mi işlediğini anlamaya çalışıyorum. günlerimin kıymeti pek olmasa da, cuma öğleden sonraları kadim zamanlardan kalma bir mutluluğun esiri oluyorum. pazar günü hava güzel olursa saklıkent'e gideceğim bizimkilerle, kar topu yapıp küçük çocukları yalpalatmak istiyorum. yaşıtım yok, ya çok büyüklerle okey ya çok küçüklerle top oynuyorum. yalnız kalmak istediğimde de sırt çantamı alıp çıralı'ya, oradan da olimpos'a kadar yürüyorum. duymak için susmak gerekir, o yüzden pek konuşmuyorum. gün boyu aklıma parlak fikirler gelse de, bunları tüm parlaklığı ile yazıya dökmek pek mümkün olmuyor. akşamları, özellikle melisa çayı denilen ağır uyuşturucuyu içmişsem yatağıma bile sürünemeden olduğum yerde uyuyorum. sana kendimden bahsetmek istemezdim ama artık bu kahrolası bir tarza dönüştü biliyorsun çökük avurtlum. 


kaçak yapısını yıktığımız komik bıyıklı adam tüm öfkesiyle hop oturup hop kalkarken, onun yosemite sam'a ne kadar benzediğini düşünüp sakin kalmaya çalıştım. güldüğüm belli olsaydı belki kurşun yağmurunda şemsiyesiz kalırdım. delik deşik olmak istemiyorum, sağımdan solumdan sızan kan takım elbisemi batırır ve beni sinirlendirirdi. intikam alacak zamanım kalmazdı. şahane bir intikam destanı için yeniden dünyaya gelir ve yetişkin olmayı beklerdim. okula gitmezdim, kimliğim olmazdı sadece intikam alıp geri dönerdim.


bunca deli saçmasının arasında yanlışlıkla hayatın sırrını yazmış olursam, haber et çekme mesafem, imar mevzuatım. ben öğle arasındayım.

1 yorum:

lou dedi ki...

bi geçmişe dönüp gelmeler varya
onları yak! at
geri dönüşümsüz olanı makbul.