14 Haziran 2024 Cuma

babalar ve oğullar

geçen çarşamba öğleden sonra babam aradı ve iyi olup olmadığımı sordu. bu her zaman yaptığı bir şey değildir, o yüzden endişelendim ve kendisinin konuşmasını bekledim. kendisinde bir sıkıntı olmadığını fakat kaza yaptığını, arabanın perte çıktığını söyledi. sesi iyi gelmiyordu, üzüntü ve şok dalgaları birbirine girmişti. sana bir şey olmadıysa, geri kalan hiçbir şey önemli değil dedim. iyi bir şofördü, dikkatliydi ama bir düzlükte sanırım içi geçmiş ve olasılıkların belki de en iyisi gerçekleşmişti. refüje girmiş ve sadece arabaya zarar vermişti. 

diğer olasılıkları düşünmek bile insanın kalbine kara bir gölge gibi oturuyor. kendi rayında tıngır mıngır giden bir hayatın saniyeler içinde nasıl tepetaklak olduğunu ve geride kalan uzun seneleri nasıl yeni bir raya oturttuğunu hepimiz çok iyi bildiğimizden, dağılanın sadece araba olmasına sevinecek haldeydim. 

birkaç saat sonra, servisten beş dakika erken inip yolun kenarında beni beklerken "bir daha seni göremeyeceğimi sandım baba" diye hıçkıra hıçkıra ağlayan oğluma "tamam geldim işte babacım" diye sarılırken, üç kuşağın birbirine geçmiş eşzamanlı hislerini ruhumun derinlerinde, iliklerimde yaşadım. aslında ağlaması gereken bendim, babam birkaç saat önce ciddi bir kaza geçirmişti fakat bundan haberi olmayan oğlum, sadece beş dakika beni beklediği için bana sarılarak, yavru bir güvercin gibi titreyerek ağlıyordu. ona sımsıkı sarıldım, artık sekiz yaşında bir pikaçuydu, her gün sanki biraz daha büyüyor, bazen kafa tutuyor ve genelde bir yavru kaplan gibi sürekli üzerimde uzanıp patileriyle yüzümü okşuyordu.

bağlar çok güçlüydü, koca gemileri iskeleye zımbalayan halatlar gibiydi. ağlaması dindi, sakinleşti ve dondurmasını almak için markete girdik. bazen benim sekiz yaşındaki halimle çok iyi arkadaş olacaklarını, sırt çantaları yerde sürüklenirken kollarını birbirlerinin omuzlarına atacaklarını ve sürekli top oynayacaklarını hayal ediyorum. sakinliği ve hayal gücü bana benziyor, gece yatmadan önce ona anlattığım ve başka hiç kimsenin bilmediği masalları yeni fikirlerle şekillendiriyor, daha önceden anlattığım ufak bir detayı hatırlatıyor ve kurguda tutarlılığı sağlıyor. 

sekiz yaşımda, daha iyi bir gelecek için şehir değiştirmiştik. tüm çevremizden, arkadaşlarımızdan, habitatımızdan kopmuş ve başka bir yerde neredeyse sıfırdan başlamıştık. öyle ki, diğer öğrenciler siyah önlüklüyken ben büyükşehirden geldiğim için mavi önlük giyiyordum. 

tam oğlumun yaşlarında, mavi bir zenciydim teneffüs saatlerinde. kimse benimle oynamak istemiyor, sanki teni mavi bir uzaylıymışım gibi davranıyorlardı. yarım dönem sonra onlar da mavi önlüğe geçince ırkçılık bitmiş ve yeni hayatımıza da nispeten alışmıştık. dört kişilik bir aileydik, aralarında dört yaş olan iki erkek çocuk, biri sarı diğeri kara. yaz mevsimleri çok uzun, günler bitmek bilmez ve oyun bulmak için tüm hayal gücümüzü sonuna kadar kullanırdık. 

daha iyi bir gelecek sonunda geldi mi bilmiyorum ama şehir değiştirmediğimiz bir alternatif evrende, suça bulaşmış ve herkesin hayatını mahvetmiş kriminal halimi bazen düşünüyorum. yüzünde derin bir faça var, gözleri ise hiddetle parlıyor. evdeki eşyaları satıp ne var ne yoksa yemiş, bitirmiş, insanları tüketmiş, sürekli içeri girip çıkan, herkesin illallah çektiği bir canavara dönüşmüş. okumamış, kontrol edilememiş ve bir süre sonra da yitip gitmiş. uzak bir kuzenim böyle bir hayat yaşadı ve sonunda cezaevinde öldü, kalp krizi dediler ama vücudunda ve kafasında darp izleri olduğu söylenegeldi. aile bunun izini bile sürecek gücü kendinde bulamadı.

haftaya bugün italya'da olacağız. oğlum sekiz yaşındayken. belki evde kalıp tablet oynamayı tercih edecek, gün boyu yürümek ya da kendisi için çok bir şey ifade etmeyen tarihi yapılara, sokaklara ve heykellere bakmak yerine ama gördükleri, hissettikleri onu hayatı boyunca yalnız bırakmayacak. belki bir kule ya da kemer, damağına değen bir lezzet, roma olimpiyat stadı ya da çeşmeye sırtı dönükken para atan insanlar, uçak penceresinden gördükleri, havaalanındaki o muazzam kaosta karıncalar gibi yolunu bulanlar, sirkülasyon, işaretler, kulağına gelen bir müzik, organizasyon... yıllar sonra demini alacak ve bir yerde aklına düşecek. 

louise glück'ün dediği gibi: "dünyaya bir kez çocukken bakarız, gerisi hatıradır"

mavi önlüğü ve o yalnızlığı hatırlıyorum, dedemden harçlık alıp eve dönerken yediğim kebabın tadını, atari salonunda son jetonumla yaşadığım kaybetme hissini, arkadaşlarımdan ayrılıp yeni bir yere taşınırken içimde harlanan özlemi, kardeşimle sabahları çizgifilm izlerken yediğimiz petibörün çıtırtısını, sıcak tırnak pideye üçgen peynir sürüp onu yiye yiye yürümeyi, otobüste cam kenarını, tarlaların yanından geçerken benimle birlikte koşarmış gibi görünen dikim hatlarını, annemin ne kadar güçlü bir kadın olduğunu, babamın fedakarlığını, hep çalışmasını ve kardeşimi, onun sarı kafalı çocukluğunu, onun sesini, yaptığı taklitleri, oyunlarımızı, kavgalarımızı, psikolojik harbimizi ve sonrasını, son günlerimizi, motosikletle çıktığımız yolculukları, onu kaybedişimizi, yokluğunun bile varlığın bir boyutuna dönüşmesini. hepsini hatırlıyorum.

çağlar gideli on üç sene oluyor, oğlum geleli de sekiz. ben gelecek ay 41'i dolduruyor ve hayatın anlamı 42'ye doğru yelken açıyorum. on uzun seneden sonra yeşil pasaportu sonunda aldım ve gelecek çarşamba sabahı artık, belki de biraz geç ya da tam zamanında yola çıkıyorum. geride bıraktığım yolu küçümsemiyorum, bazılarının asansörle çıktığı yerlere ben merdiven bile bulamadım bazı zamanlar ama frank sinatra da beni onaylayacaktır, bu benim yolum oldu, oluyor.

şimdi pencere kenarındaki masamda bu yazıyı yazıyorum, oğlum 2. sınıfı bitirdi, karnesini aldı. annem ve babam onu okuldan almaya gitti. uzun yıllar sonra hatırlayacağı şey, onu herkesin çok sevdiği olacak. babalar ve oğulların kadim zinciri, birbirine dolanıklıkları ve eşzamanlı hisleri ise sonsuza dek sürüp gidecek.




4 yorum:

Adsız dedi ki...

Renkler ve kelimeler gözümü ve zihnimi şenlendirdi.

Adsız dedi ki...

Ve geçmiş olsun.

hypnerotomachiapholiphili dedi ki...

Yazınızı gördüğüme ne kadar sevindiğimi anlatamam(mies hesabı kapatmış
entrylerinden duyduğum endişe sonrası). İtalya'da harika anılar dilerim.
Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Daha çok yazmanız dileğiyle....