benden en fazla on yaş büyüktü, az da olsa bir muhabbetimiz vardı. ilginç soyadını mimarlık ofisine isim olarak vermişti. genelde apartman çizer, hızlı çalışır ve bir sonraki projesine kadar ortalıktan kaybolurdu. zayıf bir adamdı, yorgun gözükürdü ama ölecek kadar değil.
ne yazık ki 3-4 gün önce kalp krizi geçirip bu dünya'daki yolculuğunun sonuna gelmiş. birdenbire. sanki dünün ve yarının hemen hemen aynısını yaşamaya devam edecekmiş gibi güne başlayıp akşamı getirememiş. çabalar nafile. mimari proje müellifi öldüğü için müteahhidi bu sabah geldi ve ruhsatta isim değişikliği yapılması gerektiğini söyledi, proje devam etmeliydi. projeyi çizen mimarın ölmüş olması bu dünya'ya çivi üzerine çivi çakmaya engel olmamalıydı. her şey aceleydi, beton beklemezdi, teslim tarihleri azrailden bile hızlı yaklaşırdı. proje üstünden satılan daireler, yeni sahiplerine bir an önce kavuşmalıydı. peşinatlar boşa ödenmemişti. deniz manzaralı lüks rezidanslar ölenler için değildi.
ishal sarısı gözleri olan müteahhide tiksinerek baktım ki kendisinden uzun zamandır nefret ediyordum. osmanlı aşığı, cumhuriyet düşmanı dallamanın tekiydi. bir buçuk metre boyuyla kendisini cihan padişahı sanıyor ve paranın verdiği özgüvenle kasılarak yürüyordu. işini benimle halledemeyeceğini bildiğinden yanıma bile yaklaşmazdı. sevdiğimi belli edemem pek ama nefret ettiğim insanlar bunu sonuna kadar hisseder.
marcus aurelius okuduğumdan beri nefretimi dizginledim ama az da olsa kesişiyor yine yollar. ölen bir mimarın son görülme tarihinden daha bir hafta bile geçmemişken, yeni mimara yeni ruhsat peşinde koşmaları beni rahatsız ediyor. artık burada suyum ısındı bunu biliyorum ama eskisi gibi tek günde kurtulamıyorum. cadı bir mimarın yanında, fatih terim'in boğaz sırtlarında yeni aldığı villasının yenileme projesini çizerken bir akşam, bilgisayarımı bile kapatmadan istifa etmiştim. ofisten çıkmış, kuru bir kasım soğuğunda kuruçeşme'den beşiktaş'a kadar yürümüştüm. 2008 olsa gerek. üzerinden on yedi uzun sene geçmiş. ben istifa ettiğim gün doğan bir çocuk, seneye belki mimarlık okuyacak. onun yerinde olmak istemezdim, birisi bana gençliğimi geri getirse aynı belalara tekrar bulaşmak istemez ve elçiyi döner tekmeyle bayıltırdım.
b planım hiç olmadı, sadece anlık parıltılar ve ufak patlamalar gördüm. görkemli bir kariyer peşinde koşmak yerine erkenden vazgeçtim, hırslı olmadım, paranın kokusuna kulaklarımı dikip bir köpek gibi yıllarca iz sürmedim. muhtemelen yanlış bir meslek seçtim ama kendi irademle seçtiğim için başkasını suçlamadım, kendime de fazla yüklenmedim. kafası karışık genç bir adamdım, hem hayatı hem de kendimi anlamaya çalışırken bir de baktım ki bir masanın ardındayım.
her neyse işte; yarın ölecekmiş gibi ibadet etmiyorum hiç ölmeyecekmiş gibi de çalışmıyorum. iyi bir baba oldum, oğluma masal yerine hayatımızdaki karakterlerden absürt hikayeler uyduruyorum, o da "baba sen gördüğüm en komik adamsın, bunun çizgi romanını yapmalısın" diyor. bu da bana yetiyor, yaşamaya bayılmıyorum ama son görülme tarihim için de henüz erken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder