30 Aralık 2025 Salı

yeni ufuklar

2025'e benzer ufuklar ile başlamış ve bildiğim sularda bir sene boyunca, aynı hatta çalışan dolmuşçular gibi volta atmışım. hem yola bak, hem kolunu arkaya uzatıp paraları topla, hem para üstünü denkleştir hem de gelenle gidenle uğraş derken bir çok şey yarım yamalak kaldı. hedefi belirlemediğim için hedeften şaşmış bile değilim ve bu amaçsızlık, beni yılın sonunda eksi hesaplı bir bakiyeye, aldığım kilolara, ağrıyan dizlere ve artık seyretmekten zerre keyif almadığım bir sürü maçın 1-1 biten hayaletleriyle dolu bir mezarlığa götürdü. gol olsun diye o kadar çok bekledim ki, bu süreler başkasına derme çatma bir ömür olur. gol oldu mu? hayır. bahis zaten şeytanın ustalık eseriydi ama şeytan durmadı, yeni dokunuşlarla bunu daha da mükemmelleştirdi. aynı anda her yerdeydi, her şeye müdahale ediyordu. sahada ayak basmadık yer bırakmıyordu; bir bakıyordum kale çizgisinde inanılmaz bir şut çıkarıyor sonra da son saniyede beraberlik golünü atıyordu. bu sene gösterdiği performans ile ballon d'or alması işten bile değildi ve bu şeytan neredeyse ölümsüzdü. milyonlarca insan onu her gün, her gece öldürmeye çalışıyor ama başaramıyordu. fight club'taki gibi, tyler durden'i öldürmek için yapılması gereken son şey tyler durden'e kurşun sıkmaktı. şeytan olduğu yerde kalmaya devam edecekti fakat artık ben orada olmayacaktım. her zaman her yerdeydi, bunu biliyordum ama orada ve o anda olmamayı başaracak kadar da irade sahibiyim. yeni bir meydan okumak için yıl sonunu bekliyordum. aralığın başında falan başlayınca olmuyor bazı şeyler. 


bologna-cremonese maçının beraberlikle girilen son otuz dakikasına, afrika kupasına giden futbolcularından dolayı formu düşen tüm takımlara, orta sahadaki hazırlık paslarına, geriden oyun kuranlara, ayağı düzgün kalecilere, oyunu okuyan defanslara, tek çalım denemeyen ve garanti pastan başkasına cesaret edemeyen on numaralara, maldini kadar savunma yapmaktan gol atmayı unutan tüm forvetlere, çizgiye inmek yerine kendini koruyan tüm kanatlara, duran top organizasyonuna kafa yoran tüm yardımcı antrenörlere, yayıncı kuruluşlara, yozlaşmış hakemlere ve milimetrelik ofsayt çizgilerine lanet olsun. hepsi, tek bir bütünün, tek bir şeytanın organlarını dönüşmüş. maç skorlarını takip ettiğim uygulamayı bile sildim, ömürlük almıştım ve ölmeden kurtuldum. maç izlediğim o uzun saatleri ise yavaştan yeni şeylerle dolduracağım. belki hikayesi güçlü tek kişilik playstation oyunlarına kapılırım, elimde balta, sırtımda ip ile kendi halindeki canavarların peşine düşerim. onları öğrenmeye çalışırım. oyunlardaki şeytanlar kolay, yaralanıp ölebiliyorlar, onları geçip yola devam edebiliyorsun ama esas şeytan asla yenilmiyor, uyumuyor ve arkasını dönmüyor. her zaman karşında, hazır ve cazip. kazanamayacağımı anladım ve bunu anlamak çok geç olmadı. ısrar etmeye gerek yok, bu ölümlü hiçbir insanın başaramayacağı hileli bir oyun, kainatın en büyük yalanı. 


2026'da daha fazla hareket ve meydan okuma istiyorum, baharın erken günlerinde yüzmeye gidip uzun yürüyüşler yapabilirim. spor salonlarının protein tozu içmiş erkek teriyle tütsülü atmosferlerinden hoşlanmıyorum, bu saatten sonra six pack yapacak halim de yok. daha temiz besleneceğim, daha az içeceğim ve daha çok okuyacağım. haftada bir okey oynamaya gidiyordum, orada bile kazanamadığımı, mevcut zekamın bu iş için yeterli olmadığını anlayınca bıraktım. oyunu takip edemiyordum, çıkan taşları bekliyordum ve gece, başkalarına bira almakla taçlanıyordu. artık parayı elimde tutmanın zamanı geldi, harcamanın bir sonu yok. yatırım enstrümanlarına dalacak da değilim, belki de henüz tanışmadığım gerçek şeytan oralarda yaşıyordur. iblislerin kapısını kapatmanın zamanı geldi. 


büyük kararlar yerine küçük adımlarla devam edeceğim, bir film geceyi kapatmama yardımcı olacak. diğer türlü üç maçı birbirine bağlıyordum. sosyal medya belasından da yakamı kurtardım gibi, bir tek bu blog kaldı. onu da kaptanın seyir defteri gibi görüyorum, bir sakıncası yok. başka bir yerde hesabım yok, buna hevesim ve zamanım da kalmadı. okuyacak çok fazla kitap birikti, dizi izlemeyi de özledim. hırsımı körüklemek, kazanmak ya da kaybetmekle bir şeyleri tetiklemek istemiyorum. kazanmak da önemli değil, her yaz yeni bir ülkeye gideyim bu bana yetecektir.


2026 yazında barcelona'yı görmek istiyorum, mimarlıktaki ilk sunumum la sagrada familia ve gaudi üzerineydi. bundan 22 yıl önceydi. the alan parsons project'in gaudi albümünü, galatasaray'daki bir sahaftan zar zor bulmuş ve günlerce dinlemiştim. müziğin mimari suretinde kaybolmuş ve yeni girdiğim bir evreni tanımaya çalışmıştım. o günleri, önümde uzanan yolların çeşitliliğini ve bunu seçebilme özgürlüğünü özlüyorum. bir otobüs yolculuğunda akıp giden yolu izlerken hayal kurmayı, bunu müzikle kaynaştırmayı, mola yerlerinin aitsizliğini ve bir yerlere varmayı...

yeni seneden beklentilerim yok, kendimden beklentilerim daha fazla. miladi takvim ya da sümer takvimi fark etmez; insan hep kendi şeytanlarıyla, zayıflıklarıyla, hırslarıyla ve sandıklarıyla yüzleşiyor. bunun üstesinden geleceğimi, seneye bu zamanlar daha sağlıklı, daha zayıf ve daha yol kat etmiş olacağımı biliyorum. kendime gül bahçesi vaat ediyorum, çok berbat zamanlarda yine kendimi benzer yöntemlerle kurtarmıştım. epeydir meydan da okumuyordum, tekrar zırhı kuşanıp güneşte parlayan mızrağımla bir savaşı daha kazanmanın ilk adımlarındayım. 


yolumuz açık olsun. herkese kendi savaşında güç diliyorum, iyi seneler!



1 yorum:

Adsız dedi ki...

Şeytanların kapından uzak durduğu, en az yüz iyi cümle okuduğun, hayatının yeni döneminde baş köşede oturacak sağlam bir şarkıyla tanıştığın, yolunun güzel manzaralara çıktığı bir yıl olsun Mies!