bu blogun teknoloji hakkında söyleyecek birkaç lafı vardır:
"teknoloji " der. biraz bekledikten sonra bunu "teknolojinin" diye düzeltir.
"teknolojinin de teknolojik ürünün de allah gani gani belasını versin"
çünkü bu blog, teknolojinin sunduğu imkanlarla kavgalı ve bir şeyleri şarj ederken cinnet geçiren birinin, bu ben oluyorum ne yazık ki, blogundan fazlası değildir. şarjı azalan herhangi bir şeyi saatlerce tekmeleyebilirim, ilk seferde çalışmayan kumandayı akşama kadar kırbaçlayabilirim ve bağlantı kablolarının envai çeşidiyle bienale katılıp katliam yapabilirim. çünkü ben kablo kalabalığından, kablonun cihazla temas ettiği o lanetli bağlantı noktasından ve küçük pürüzlerin bilgisayar diliyle ifade edilmesinden ölesiye nefret ederim.
"bu aygıt daha hızlı çalışabilir"
"çalışsın o zaman, neden bana onun potansiyelinden bahsediyorsunuz ki?"
ürün incelemesi bir numeroda, yaklaşık üç senedir kullandığım sony ericcson w200i var. babam almış ve kolpa bir telefon olduğuna karar verip bana göndermişti. o zamanlar istanbul'da yeni eve çıktığımdan cebimdeki tüm parayı emlakçı, ev sahibi, depozito ve ikea almıştı. kullandığım telefon ise çeyrek kokoreçten biraz daha büyük olan n gage qd idi. onun da allah belasını versin, gerçekten berbat bir telefondu. w200i ilk başlarda epey güzel gelmişti gözüme. hafifti, müzik çalabiliyordu, şarjı da fena değildi. cebimde n gage varken, böbrek taşıyormuş gibi görünürdüm. organ mafyası gibi dolaşırdım, o şişkinliğin böbrek değil de sadece oyun oynamak için yapılan ucube bir tasarım olduğunu başkasına anlatmak için elimde gezdirirdim çoğu zaman. ellerim o telefondan sonra eski haline dönemedi, fırıncı küreği gibi oldu.
w200i bu açıdan güneş gibi doğdu hayatıma. uzun seneler boyunca fazla sorun çıkarmadı, hatta internet ayarlarını yapıp sinir sistemine zararlı taşıyıcı sistem tasarımı dersinde sözlükten kopya çekmeye bile çalıştım. gerber kirişini sormuştu hoca ve sözlüğün gerber kirişi hakkında söyleyeceği birkaç lafı vardı.
"mafsallı kiriş" demişti sadece. milletin paragraflarla anlattığı şeye iki kelimelik bir tanım yazmam çok işime yaramadı. dersten kalıp önümdeki başka derslere baktım. w200i, internette gezinmek için iyi bir telefon değildi. bilgiye ulaşmak insanı ağlatıyordu, küçük ekranı sağolsun sayfanın altına inerken şakaklarım ağardı. sinirlerim yıprandı.
yine de mp3 çalabilmesi ve walkman entegrasyonu, sahil kenarında yaptığım uzun ve anlamsız yürüyüşlerde çok yardımcı oldu. sanatçıları tek tek ayırabiliyor ve bu ayırdığım sanatçılardan reçel yapabiliyordum. menüleri bir aptalın anlayacağı şekilde düzenlenmişti ve bazen bu menülerden sağ çıkamadığım zaman bir aptal olmayı diliyordum. ne işe yaradığını bilmediğim uygulamalarıyla hep yanımdaydı w200i'm. tek avantajı da bu sanırım.
peki dezavantajları?
tabii ki bağlantı noktası ve nokia'nın tek bir jakla hallettiği şeyi ince pimlerle yapmaya çalışmak. şarj olurken de böyle kulaklıkla müzik dinlerken de. zamanla bağlantı noktası kir tuttu ve ilk seferde şarj olmamaya başladı. şarj aletini o kadar bastırıyordum ki bağlantı kurulsun diye, eğer elektrik yerine kas gücüyle çalışan bir sistem yapılsaydı şarjın hiç sorun olmayacağını bile düşünüyordum. deli enerjisiyle girişiyordum ve telefonum ciyaklıyordu.
tabii bu bağlantı noktasının berbatlığı, otobüste müzik dinlerken falan ortaya çıkıyordu. aniden çıkan kulaklık bağlantısı sayesinde ne dinliyorsam tüm otobüse dinletiyordum. yaşlı amcalar bugün opeth dinleyip kafa sallıyorsa, nothing else matters'da gözleri dolup çakmaklarını yakıyorsa, no surprises'da melekler gibi uyumaya devam ediyorsa bunun tek kaynağı, aniden kopan kulaklık bağlantısı ve devreye giren hoparlörler.
linç edilme korkusu standardım olmuştu ve bu hayatıma bir heyecan katmıştı. kulaklığın ne zaman devre dışı olabileceğini bilemediğimden bir elim sürekli telefonun üzerindeydi. nefret dolu bakışlara yapabilecek bir şeyim yoktu, otobüs yolculuğunda müzik dinlemekten başka aklıma bir şey gelmiyordu. müzik dinlemek için başka bir alet taşımak da, şarjla-pille-kollektörle arası iyi olmayan birisi için de iki kat ıstırap demekti.
sonuç olarak;
sony-ericsson w200i ve bağlantı noktası bunun kadar gudubet olan herhangi bir telefonu kullanmak uzun vadede sinirleri yıpratır ama fiyat ve hafiflik konusunda hiç de fena değildir. radyosu vardır, reklam dinlerken çıldırıp en yakındaki teyzeyi rehin almak isteyenler gönül rahatlığıyla kullanabilir. kopya için kötü bir telefondur, kamerası ise yapılmış olanların en berbatlarından biridir.
puanım: on üzerinden beş. o da dört buçuktan.
haftaya bugün: canos eos 400d ve onun düşük performansıyla parmak ısırtan kit lensi 18-55 incelemesi. her pazar teknoloji çılgınlığı; her pazar piyasanın nabzı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder