27 Ağustos 2010 Cuma

mimarlık eleştirisi ve kentlilik

- ne yani böyle konularda da mı yazacaksın?
- tabii ki hayır, istesem de yazamayacağım bir konu bu. sadece zengin göstersin esteban.

mimarlık üzerine yazmak istediğim gün, beş dakika balkonda oturacağım ve bu isteğin kendi isteğiyle çekip gittiğine tanık olacağım. çünkü, kelimelerim herhangi bir alan eleştirisi yapmaya müsait değil. hele ki o kahrolası kentlilik? kentsoyluluk? kentsel dönüşümün azap çeken ruhlar üzerindeki sosyokültürel humusu?  bunları asla yapamayacağım sanırım. film eleştirisi de olmayacak gibi, çünkü tamamını anladığım film sayısı gerçekten çok az. kurguda biraz güzellik oldu mu, filmi anlama olasılığım direk yüzde yirmilere geriliyor, dolayısıyla ben de geriliyorum. yüzde ellisini anladığım film olunca kendimi zeki sanıyorum, sinemada ayakta alkışlamaya başlıyorum. sonrası döner tekme, kan ve organ. 

al bunu eleştir


inception'u anlayacak gibiyken son anda anlayamadım, tüm kapasitemle izlediğim halde yetmedi, yetemedim. bir anlık dikkatsizlik sonum oldu, sinemadan mutsuz çıktım. totem diyeler, o kısımda zihnim tamamen istemediğim bir noktadaydı ve batıya doğru koşan atları düşünüyordu. alevler vardı, yanan köyler ve kurumuş dereler. savaşçıların çığlıkları. mızraklar, yeleler ve nallar.

anlamadığım filmin yorumlarını da ister istemez okuyunca kendimi daha kötü hissediyorum, milletin neler neler ürettiğini görünce kıskanç bir "bravo valla" dökülüyor dudaklarımdan. bazıları o kadar abartıyor ki bu inceleme işini, filmi yazan adamın aklına bunların çeyreğinin gelmediğini düşünüyorum. aynı filmden yirmi farklı senaryo çıkaran oluyor, bu yirmisini büyük bir depoda buluşturup ölesiye dövüştürmek ve kazananın fikirlerine inanmak istiyorum. inception yine iyiydi fakat eternal sunshine, donnie darko ve hatta kahrolası memento? filmin daha başında anlayamayacağımı anladım ve sakince, koltuğa bağlanmış bir deve gibi sessizce izledim olan biteni. sinemanın kaderini değiştiren yapımlar ne yazık ki benim kaderimi değiştirmedi. bir yerlerde sorun vardı ve sadece chuck norris filmlerini ilk seferde anlayabiliyordum.

hal böyle olunca, bu blog bir şeylerin eleştirisini acımasızca yapabileceğim bir alan olmayacak. belki çok sinirlenirsem enişteme yaptırtırım birkaç kritik. gerçekten sinirli bir adam ve çok uzaktan bıçak atabiliyor. iki tarafı birbirinden keskin kılıcı bile var. 

kentsoylu

ama yine de bütün bu tatsızlığa rağmen kentsoyluluk iyidir, takım elbise giymeden zinhar sokağa çıkmamayı gerektirir. mimarlık da fena değildir, adam var böyle. maket yapar, proje yapar. gömlek giyip sağa sola artistlik yapar. 

Hiç yorum yok: