12 Nisan 2012 Perşembe

dust in the wind

demli bir çay masama geldi, arkama yaslanıp kuş cıvıltılarına biraz kulak kabarttıktan sonra da hoparlörü olan iş arkadaşıma kansas dedim. "youtube'a kansas yaz ve ikinci sonuca tıkla". gözlerimi kapatırken, şarkı da "i close my eyes" diyerek üzerimi örttü. hayatım boyunca yanımda taşıyacağım bu şarkı hakkında, acaba daha önce bir şey yazmış mıyım diye merak ettim. üç sene önceymiş evet, gayrettepe'deki bir ofisin zemin katıymış. yine her şey üstüme gelmeye başladığından, "same old song" deyip eskiye gitmişim. işte büyü tam olarak bu. 2012'deyim, bu şarkı hakkındaki yazım 2009'da. fakat o yılda yazdığım da beni 70'lere götürüyor. zamanda seksek oynuyorum, kelimelerin yardımıyla. yol kenarında gördüğüm eski vosvos minibüse bakıp, onu da geçmişe götürmek istiyorum. 60-70'ler ile ilgili alıp veremediğim ne, bu hatırladıklarım kimin anıları. 83'te ilk defa doğmamışım, gelecek günlerin birisinde de ilk defa ölmeyeceğim demek ki. üç sene önceki onur yazıya devam etsin, benim biraz daha işim kaldı:

----

kendi üzerime çökmemek için benliğime koyduğum destek çıtası. 

bazen her şey olması gerektiğinden daha zor geliyor: atakları karşılayamıyor, topları karşı yarı sahaya fırlatamıyorum. birini fırlatsam bile zor bela, diğerlerine zamanım kalmıyor. yılın 365 günü yaşadığım halde, zamanı yetiştiremiyorum kendime. günler anlamsız bitiyor, akşamları durup da bakamıyorum sağıma soluma. evrenin hangi noktasında olduğumu anlayamıyor, kutup yıldızını göremiyorum. yutulmuş hissediyorum kendimi.

öfkeli bir ruh, vücudumu ele geçiriyor; her tarafı dağıtmak istiyorum. her tarafı havaya uçurmak, her tarafı yıkmak. beni anlamsız işlere prangalayan her şeyi, balyozla vura vura parçalamak; gerizekalılıklarıyla zamanımı çalanları başka bir gezegene yollamaktan başka bir düşünce gelmiyor aklıma. sinirli olmak ilk tercihlerim arasında bile değilken, terk edeceğimiz ofisi müşteriye göstermeye gelen emlakçının suratındaki yavşak ifadeye tanık olmamak için ofisten çıkıp gidiyorum. mülkiyet pezevenklerinin bitmek bilmeyen yalanları midemi bulandırıyor, sakinleşmek için gözlerimi kapatıyorum. 

dust in the wind giriyor o sırada, bedenime saplanan sakinleştirici iğnelerin can yakmayanları gibi hafiften nüfuz ediyor. kanımın derecesini düşürüyor, mide bulantımı geçiriyor. rüzgarı hissediyorum yeniden, kuş seslerinin her zaman var olduğunu fark ediyorum. deli gömleklerinin delirten kuşakları gibi değil, çok sevdiğin bir insana sarılmak gibi. şarkıya sarılıyorum, eski zamanlara gidiyorum. saçlarım ve sakallarım birden uzuyor. çimlerde oturuyorum 70'lerin ortasında. işim gücüm olmadan, aylak kaplumbağalar gibi akşamı ediyor ve benim gibi insanlarla sohbet ediyorum. tekrar günümüze dönmek ağır geliyor, şarkıyı defalarca başa sarıyorum. kendi içime sarıyorum. damarlarımın etrafında çeviriyorum her bir notasını.

şarkı, anlamsız zamanların gereksiz gerginliklerinden beni çekip çıkarıyor. hayatımı bir kez daha kurtarıyor.



1 yorum:

lou dedi ki...

dinlerken
serbest salınımların kralı gelse
elimi öper
bu taht senin için yaratılmış aşkısı derdi.