4 Ağustos 2011 Perşembe

diamonds and rust

dünkü sayıklamaların üzerinden bir tam gün geçti ve geldiğim nokta, insanı olgun sakallıya çeviren eşsiz bir tecrübe zirvesi değil. dün ve yarın neysem, bugün de oyum. son bir senedir zekamın ve tecrübemin üzerine bir şey koyamıyor, viyana üniversitesi'nin bahar döneminde yayınladığı rapora göre de geriye gidiyorum. iki sene önce daha bir cevval, daha bir leoparmışım sanki. 

şimdi sakin sularda rüzgarın hafiften doldurduğu yelkenlimle sürükleniyorum. uzakta üç küçük ada ve teknemi takip eden birkaç albatros var. kanatları muazzam, bir süredir sadece süzülüyorlar. tekne yolculuğumun ilk yılını geride bırakalı çok oldu, hedefim dünya'nın etrafında bir tam tur atıp başladığım noktaya geri dönmek ya da kuzeyin fiyortlarında sessiz geceler boyunca gökyüzünde ortaya çıkan ışıkları izlemek değil. bir amaca odaklanmaktan her zaman kaçındım, bir hamakta yavaşça sallanıp öğleden sonra uyuklamak ve gündüz düşleri görmek varken; ya dersim ya da işim oldu uzun seneler boyunca. öğleden sonra iflas eden beynim, kendimi toparlayacak gibi olurken de ya zil çaldı ya da mesai bitti. uyuşmuş bir zihnin gündelik yaşantısı beni bıktırdığında uzun seneler de geride kalmıştı.

öğleden önce tempolu çalışıp dört alternatifli projeyi pafta düzenine getirdim, kolon aplikasyon planını ve para harcamaya gelen müşterilerin hangi rotayı takip etmesi gerektiğini işledim. onlara bir an bile katlanmayacakken, gezecekleri yerleri düşünüyorum. kürk giyen insanları amazon ormanlarına, üzerlerine kan sürülmüş halde bırakmak isterken; onların rahatını planlarken  dudağımın kenarına küçük bir tebessüm düşüyor mathilda; silah ile rastgele ateş ettiğin sahneleri özlüyorum. sigara içişini, saçlarını ve içindeki nefreti, intikamı. 

lacivertin en koyusundan geçiyorum şu an, güvertenin altında belli ki binlerce metrelik bir derinlik var. rüzgar hafiften hızlandı, albatroslar ise daha yükseğe çıktı. rüzgarın teknenin ekipmanları arasından geçerken çaldığı ıslıkları dinlemeyi seviyorum. ellerim tuzlu su ve halatlardan dolayı çatlamıştı fakat bir haftadır iyiye gidiyor. acıya dayanmak için yeterince acı çekmiş olmak lazım, o günleri bekliyorum. neye benzediğimi unuttum, aynaları da insanların arasında bıraktım. çok durgun bir gecede, denizin üzerinde yansıyan yıldızları görüp de ağladığımdan beri, eski kimliğimi tamamen terk ettim. bir adım ya da soyadım yok, vergi numaram, borçlarım ve ay sonum da. takvimler geride kaldı fakat kimin umrunda ki. güneş her gün doğuyor, yıldızlar her gece üzerimde. bazı geceler içmeden sarhoş oluyorum, bedenimin yükseldiğini ve tekneye tepeden baktığımı görüyorum. sanki ölmüşüm de, ruhum son kez etrafımda dolaşıp öyle ayrılacakmış gibi. ölüm nereden gelirse gelsin, belki de geçen haftaki kasırgadan sonra zaten öldüm. kendimi direğe bağlamak belki işe yaramıştır, belki de hayır. 

bir saat sonra mesai bitecek. geçen hafta başlamış olmam gereken dışarıdan işe elim bir türlü gitmeyip adamlardan istediğim süre de yarın bitecek olunca, bu gece kola içip aynı eski günlerde olduğu gibi sefil olmam şart oldu. işin ucunda para olması bir şeyi değiştirmiyor görüyorsun, bana dünya'yı da bağışlayacak olsalar motivasyonumu kolay kolay sağlayamıyorum. tek kuruş kazanmadığım yazma serüvenine ise ara vermiyorum; tekneler, yıldızlar, mitolojiler, gündelik hayatın sıradanlığı, yemek tarifleri, karşılaşmalar derken; günlerim ve gecelerim düş kurmakla geçiyor. düş, paradan daha önemliyken; kirayı ise kelimelerimle değil ofisten aldığım parayla ödüyorum. o parayla yemek yapıyor, faturaları ödüyor, kitap alıyor ve en önemlisi içiyorum. fakat yarın son gün, belki freelance çalışmak benim özgürlüğüme açılan kapı olacak, o işi bitirmeliyim. yarın sabah yanan bir mide ile geldiğimde, masallar diyarından çıkmış gibi gözüken saçmasapan yatakların 3d halleri de bitmiş olmalı. olacak da. yine de eve giderken dört bira almak, yaratıcılığı mı tetikler yoksa hücreleri mi sersemletir? bilmemek ne tuhaf, öptüğüm kızlar geliyor aklıma.

yaşlı adamın teknesi batan güneşe doğru ilerlerken; genç adam da içinde yükselen sıkıntıyı kelimelerden yaptığı piston ile aşağıya itti. eve giderken bira almalı ve işleri bitirmeliydi. elli sene sonra yaşamayacağı bir hayatta, daha fazla daralmamayı diledi. o sırada yaşlı adamın teknesinin hemen üzerinde bir yıldız kaydı.





Hiç yorum yok: