19 Eylül 2011 Pazartesi

şimdi geliyor terlik

bir cinnetin layerında, bir projenin çıkmaz sokağında sinirli ve isyankarım, kime nasıl çatacağımı bilmiyorum ama tutmuyor lan bu ölçüler. bir tarafı sabitlesem diğer taraf halaya kalkıyor. spor salonlu, hamamlı, zıkkımın dibili bodrum katta büyük problemler var. sıkıntı var. betondan bir yılan dolaşmış sanki ve ben onun tutmayan ölçülerini almışım. hayır, ölçüler saçmalayınca motivasyonum ve dikkatim de dağılıyor, mal gibi bakıp dur. 

bugün negatif enerjinin gözlerimden fışkırdığı bir gün. korkma sönmez. sabah telefonum bir kapandı bir daha açılmadı, sanırım beyin kanaması. taşla ezdim yine çalışmadı. allah belasını versin, daha da telefon kullanmak istemem. aplikasyon he mi, en yakınımda kim var. si murg var, gel panpa içelim der. kuşluk vakti. zaten her zaman nefret etmiştim, şimdi bu nefretimi perçinlemenin tam sırası. detayları sonra hallederim. öğlen eve gittim, bilgisayarı açtım ve ofisten 12.30'da çıkmış olmama rağmen bilgisayarın saatinin 12.00 olduğunu görünce ne oluyoruz lan demeden durma. tarihe baktım, dünü gösteriyordu. bilgisayarım 24.5 saat geriden kalan sinir hastası bir at gibiydi ya da ben ofisten eve değil, zamandan geriye gelmiştim. pilav yaparım dediğim için ekmek almamış, pirinç kalmadığı için de pilav yapamayıp aç kalmıştım. bir inek kadar yeşillik yemek bir işe yaramadı, şu an aç ve perişanım. telefonum yok, ölçüler saçmasapan bir noktaya evrildi, soktuğumun evinde minimum yedi tane yatak odası ve banyo var ve bu tüm kahrolası şeyler benim başıma patladı. okula başlayan bebelere özendim bugün, ders çıkışı top oynuyorlardı ilk günden. yeni önlük. kundura. haydutlar. kadir kıymet bilmezler.

valla sinirliyim, fakat odaklanamıyorum. yoksa gözlerimden çıkan alevle kendim pişirip kendim yiyeceğim. geçen perşembe öğleden sonra öyle güzel bir ilham gelmişti ki, elli yıllık bir aşkı dört paragrafta anlatabilecek kudrete ve yalınlığa kavuşmuştum. temize çekemeden aldılar rölöveye götürdüler. o da tüm sakinliğimi ve aklımda yeşeren bu harikulade hikayeyi, üç kıtaya ve yarım asra yaklaşan bu destanı bir saat içinde parçaladı yok etti. iyi olacaktı lan, bir inanç gelmişti uzun zamandır gelmeyen. kaçan balık büyük olur hesabı. neyse, o günün akşamında geç saatlere kadar içmek ancak beni kendime, seni de bana getirdi. böyle yazınca, yazıları birine ithaf etmiş gibi oluyorum ama yok öyle bir şey cıncık gözlüm, hemen ensen karıncalanmasın. sadece çok derbeder ve bergüzarım. bergüzar korelim. dünün iyi geçmesi ve kekova üzerinden kaş'a gitmemiz, kaputaş'ın kumlarında usulca uzanırken ayaklarımı gıdıklayan namussuz dalgalar bile bugünü kurtaramadı. aklımda çünkü villa vardı, kardeşimin aklında da bu hafta boyunca onun kafasını sikip bırakacak teslimatlar, müşteriler ve problemler. iş hayatı öyle kuşatmış ki, tek gün motorsikletle ne kadar hızlı gidersek gidelim, vardığımız yerde bizi bekliyor buluyoruz. bak bu iyi damar, buradan yeni bir yazı şekillenir. kuşatılmışlık ve ekmeksizlik üzerine falan. 

böyle terlikle vurayım ekranın ortasına, alt dudağı sarksın. hele düşünmeden yazmanın keyfine. yörük ayranı. yayık ayranı. vur tam belinin ortasına odunla, kıl çadırında akşamı bekleyenler çıkıversin dışarıya. keçi var, koyun var. motosikletle keçi sürüsüne dalıyorduk yine, kopmuş bir keçi kafası ile gelecektim işe. anubis vardı, köpek başlı mısır tanrısı. kısa kollu gömlek giyip kırbaçla dolaşayım kalabalıklarda. vurdum mu şaklasın, şakaklarım aklansın.

bak öfkem geçer gibi oldu fakat işler kaldı, bir şekilde yanlış bir ölçü var. komodo ejderinin kuyruğu çarpsın kobralara. yüksek hızlı kameralar yakalasın elde avuçta ne varsa. şiir mi yazıp yollasam acaba posta gazetesine, böyle yeni bir açılım, bir patika. virgül kullan duman saçlım, ıssız toprakların avurtlarında. ah le yar yar. 

türkü barda içip içip eve attığım halaybaşları affetsin ruhumu, sabah olunca ne isimlerini ne de yörelerini hatırlardım. bilsem böyle olacağını ne halaya kalkardım ne de kaldırırdım.


Hiç yorum yok: