16 Eylül 2011 Cuma

diarios di arquitecto

kağıtları masaya yaydım, kalemlerimi kontrol ettim, sert mukavva kapaklı defterimi elime alıp yaklaşık 1000 m2'lik villanın benim evimden daha geniş holünün ortasında durup kafamı yukarıya, galeri boşluğuna kaldırıp son nefesimi verir gibi "vay amına koyayım" dedim. 

yeni bir iş almıştık ve milyon euroların uçuştuğu bir yaprak fırtınasında benim payıma da bu saray yavrusunun rölövesini almak düşmüştü. tüm ölçülerini almak, bunu bilgisayara geçirmek, zamanla binayı modellemek, her oda için alternatifler yapmak, yere kadar olan camlardan giren güneş ışığını dahi gösterirken de günlerin geçişine belirsiz gözlerle tanık olmaktı kaderimde yazılı olan. zor bir süreç daha beni bekliyordu ve ilk yaptığım şey eve küfretmek olmuştu. bir şeyler çizmeye başlamadan önce kaba inşaatı bitmiş ve doğramaları takılmış, antik yunan mimarisine gönderme yapmaktan kendinden geçmiş bu evin içinde dolaştım. bodrum katında türk hamamı ve spor salonu olacaktı, zemin katta da misafir yatak odası, salon ve mutfak. merdiven boşluğunun kapladığı alanda, ülkemin altı tane üniversite öğrenci altı dolap ve üç ranzayla birlikte kalıyordu devlet yurdu kisvesi altında. zenginlerin dev evlerini değil devletin dar yurtlarını iyi bilirdim, dar yurtlara katlanmamın sonucunun bir zenginin evine mesaimi vereceğimi bilemezdim sadece meleğim. 

mimarlık birinci sınıfta, levent tarafında villa projesi yapmıştık. o kadar az şey biliyordum ki villaya ya da büyük evlere dair, ne çizip götürsem ölümüne yetersiz geliyordu. oran ölçek kafamda oturmuyordu, yüz metrakarelik salonu nasıl dolduracağımı bilmiyordum. mutfak girişe yakın olmalıymış, kapıdan eli kolu dolu giren ev sahibi evin içinde dolaşmamalı, aldıklarını hemen tezgaha koymalıymış. nasıl iyi niyetli düşünceler, ev sahibi bir tane tabağı yıkamazken eli kolu dolu mu girecek evine panpa? milyon euroyu kaba inşaata vermiş, bir o kadar da evin içine dökecek; bu adam marketten alışveriş mi yapacak yani? evin içinde dolaşıp mekanları algılamaya ve aklıma uzun süre gitmeyecek şekilde kazırken, sekiz yıl önceki onur da elinde eskiz kağıtlarıyla başka odalardan çıkıyordu. ah güzel çocuk, yoruluyorsun değil mi istanbul'da? yurdun okuluna uzak, saatlerin trafikte geçiyor ve bazen uyuyup uyansan bile daha yolu yarılamamış oluyorsun. debeleniyorsun, debeleniyoruz; her şey sabit kalıyor sadece biz değişiyoruz.

zemin katta dolaştıktan sonra, korkulukları eklenmemiş merdivenden dikkatli adımlarla çıktım. üst kat, yatak odalarının olağanüstü genel kurulu gibiydi. nereye dönsem banyolu yatak odası vardı, bazıları balkona açılıyor bazıları da jakuzi yerleriyle göz dolduruyordu. zenginlik şuursuzluktu, başkasında var diye aynısını yaptırmak ve bunu farklı zannetmekti. ultralüks sitenin içinde birbirinin aynısı yüzlerce villa, aynı garajlarda hemen hemen aynı arabalar. büyük beyaz kapılar, aynı havuz aksesuarları. sanata düşkünlüğü olanların bunu birkaç alçıdan heykelle başkalarına anlatma çabası. ah zenginler, parası hep olanlar. ederinin on mislini bir eve yatıranlar, içine yerleşmek için de aylarca sürecek inşaatın bitmesini bekleyenler... ben sizler için varım, a- ile geçtiğim o dönemki proje dersimin amacı da sizlere daha iyi hizmet etmemi mümkün kılmaktı zaten. yüksek zevklerinize bir adım daha yaklaşabilmek için, evinizi arkadaşlarınıza gösterirken pörsümüş göğüsleriniz biraz daha kabarsın diye. 

üst katın balkonuna çıktım ve hemen önümde uzanan başka villalara baktım. o kadar para veriyorsun ve antalya gibi bir yerde deniz görmüyorsun, başka evin sağır cephesine bakıyorsun. başka yerlerden getirilmiş ve yerini yadırgayan ağaçlara bakıp doğa özlemini gideriyorsun. başka villanın bahçesine, havuzuna ve havuzunun kenarında salıncakta hafiften sallanıp kitap okuyan güzel bir kıza baktım. en az benim kadar sıkıldığı, aynı sayfada takılı kalmasından belliydi. zengin doğmuştu ve görünüşe bakılırsa öyle ölecekti. bir perşembe öğleden sonrasında   akşamı okumaya çalışarak geçirecekti. 

tekrar zemin kata indim, ilk çizgiyi günahsız olanınız çizsin deyip bir yerden başladım. günler uzundu, ev büyüktü ve bu işte iyi para vardı. ah çikolatalı rölövem, bu işte gerçekten iyi para vardı. 




Hiç yorum yok: