9 Eylül 2011 Cuma

tavuklu pilavın izinde

mecidiyeköy'ün mutlak kaosuna yenik düşmüş akşam saatlerinde en büyük keyfim, evimde ördüğüm kırmızı tuborg duvarına birkaç tuğla eklemeden önce pilavcıya uğramaktı. çıplak bir ampülün etrafına toplanmış ve plastik tabakta pilavın lezzetine boyun eğmiş karasinekler gibiydik. bazıları hiç anlamadığım şekilde ketçap dökerdi, ben ise bir köşeye geçip pilav yerken etrafıma bakardım. kaldırımlardan taşan insanlar yollara dökülüp arabalarla aynı hızda ilerlerken pilavım da biterdi. eve gidince yemek yapmazdım, uğraşmazdım. anlamsız bir bıkkınlığın ve yorgunluğun esiri olarak ilk yudumumda ancak gevşer ve sonra yazı yazardım. bir amacı ve hedefi olmayan yazılar, vizyon ve misyondan bağımsız. en ufak bir rüzgarda devrilen ve yeniden yükseltmekten imtina etmediğim boş kutuların renkli duvarı. bir dönemimin ayakta kalan tek eseri, pratiğe döktüğüm ilk projem.

zaman geçti, içkiyi bırakmadım fakat kutularını evde fazla tutmuyorum. sabah çıkarken atıyor ve kimselerin pek ortalıkta dolaşmadığı saatlerde işe 3-4 dakikada varıyorum. kaos yok, araba bile geçmiyor. okullar açılmadığı için çocukların cıvıltısı da duyulmuyor. oysa başka eylüllerde okula başlar, kırtasiyede kuyruğa girerdim. renkli kalemler, dört ortalı defterler, türkçe kitapları ve hala tadını ezbere bildiğim okuma parçaları. bir kitaptan kısa bir pasaj olurdu, başı ve sonu bilinmezdi. hemen arka sayfada kelimelerin anlamları ve okuduğumuzu anladık mı cevap verelim kısmı. hayatta en çok bu türkçe derslerini sevdim. işler sevimsizleşmeden, büyüklerin renksiz dünyasına iyice kapılmadan. resimli kitaplar, ünite dergileri ve kuşaklı önlükler.

öğlen yapacağım tavuklu pilavın mutluluğu ve tavuk bulyon almamın gerekliliğinde sıradan bir gün. hava belki akşama doğru kapanır, batı yönünde bulutlar var. tavuklu pilav ve ayran he mi, istediğimi almadıktan sonra ne için çalışıyorum ki? işlem hacmi yaratmak için mi? her gece 4'te aniden uyanıyorum, telefonuma uzanıp saate baktıktan sonra buzdolabına gidiyor ve bir litre ice tea'yi kafaya diktikten sonra geri uyuyorum. yatmadan önce alkol almışsam, buz gibi çay o kadar güzel geliyor ki, içmek serüvenini promilden ayırabildiğim takdirde bir gelişme kaydedeceğimi düşünüyorum. çoğu zaman manası yok bilirsin, gençliğin kayıp günlerine bir halka daha ekler ve yaşlanmayı becerirsen de bugünlere dönmek için tanrıya yalvarırsın. tanrı da sana merhametsiz gözlerle bakar ve aklın neredeydi der.

benim aklım tavuklu pilavda. tel de olsa şehriye koymak istemiyorum. nohut eklemek hakkında bir fikrim yok, bunları sıcak suda üç mevsim bekletmek gerekiyorsa bile o kadar zamanım kalmadı. her geçen gün ölüyorum. haşlanmış nohut ne kadar sürede haşlanır acaba, annemi arayıp da sorayım. 

sakin ve kendimden emin tavırlarla tavuklu pilav yapayım evet. ayranın uyuşturuculuğunda öğleden sonramı gündüz düşleriyle geçireyim. yarın cumartesi, hafta bitiyor. paniğe gerek yok, bir gün sonra yeniden başlıyor. 


Hiç yorum yok: