7 Ocak 2011 Cuma

giyotin

"bütün bunların ehemmiyeti nedir?" diye sordu, uyku tutmadığı için daha fazla yatakta debelenmemeye karar vermiş ve bir bardak su içmek için aynanın önündeki suya uzanmıştı. saçı ve sakalı birbirine girmişken aynadaki yansımasına baktı, bardağa suyu doldurup kendisine kadeh kaldırdı. içkiyi de diğer tüm her şeyi bıraktığı gibi bıraktığından kadeh kaldırmasının sağlığına artık bir zararı olmuyordu.

rüzgarın ıslık çala çala giyotin tipi pencerelerin kenarlarından odanın içine sızdığı bir ocak gecesinde elinde kadehiyle pencerenin kenarında dikildi. ayakları bir ölünün ayaklarından biraz daha ılıktı belki, terliği odanın diğer köşesinde olduğundan parmakları biraz daha soğuyacaktı. soğusundu. günün birinde bir leğeni olursa içine sıcak su doldurur ve tüm bu soğukları nötrlerdi. lacivert, büyük ve bir köşesi ateşin büyüsüyle eğilmiş bir leğen düşündü bu seferde. otelin önündeki palmiye ağacının dalları birbirine çarparken, düşünmenin insana özgü bir hastalık olduğunu ve elinde olsa bir daha düşünmeyeceğini düşündü. kelimeleri birbirine çarpmaya başlamıştı, deniz karadelik gibi tüm ışığı yutuyordu. bir yudum suyu ağzında gezdirdi, bu meretin tadını da hiç sevmemişti. iki mol hidrojen bir mol de oksijen miydi neydi, aralarındaki bağlar ne derece önemliydi? aklından geçen her şey eski günlerden kalma birer yankı gibiydi, eksik ve sonsuz. giyotin pencerenin ahşap doğramasına baktı, en azından yirmi senelik olduğuna bahse girerdi fakat bahse gireceği kimse yoktu çevresinde. oteli gece bekleyen onsekiz yaşındaki çocuk bu saatlerde deri koltukta uyuyor olmalıydı. bir otelin sorumluluğunu almak için az mıydı onsekiz yıl yaşamış olmak? yirmisekiz yaşındaki adam, son on senede ne yaptığını hızlıca gözden geçirdi. pek bir şey yoktu ve geçmişte yaptıkları, onu saatler sonra bir ofise gitmek zorunda bırakacaktı.

bardağın yarısına anca gelip yatağına geri döndü, ayakları üşümüştü. çorapla yatmayı düşündü fakat çoraplar da yedigen odanın uzak bir kenarındaydı. hiçbir duvarının birbirine paralel olmadığı lanetli bir geometride yaklaşık bir aydır yaşıyordu ve buraya alışmıştı. başka otele yahut aynı otelin başka odasına geçmek istemiyordu. az gösteren televizyonu, daha da az akan musluğu ve giyotin pencereleriyle mutluydu. 

bir gün intihar etmeye karar verirse, giyotin pencerelerin işe yarayacağını düşünüp gülümseyerek uykuya dalacak kadar mutluydu.



Hiç yorum yok: