28 Ocak 2011 Cuma

on project

sadece kendi fikirlerimi çizip bunları modellerken, kimsenin keyfine göre hareket etmeyip sadece içimdeki ışığı takip ederken yaptığım işten ölesiye zevk alıyorum. bırak, sabaha kadar çizeyim. masada uyuklayıp kalkar kalkmaz yeniden kendi projemin tanrısı olayım. fakat bu istek, inanmadığım ve heveslenmediğim projelerde benim en büyük düşmanım oluyor. sol elim, sağ elimi tutuyor çizmeyeyim diye. bir motif görür görmez kendimi kapatıyorum ve çöp tenekesi gibi davranmaya çalışıyorum. fakat "bi de sen bi alternatif dene bakalım" komutuyla birlikte içimdeki mimar şaha kalkıyor ve cinema 4d'nin o caanım arayüzüne daha bir hevesle sarılıyorum. sesli düşünen adamlar yok, başkasının fikirlerini temize çekmek yok. sadece ben ve benim içimdeki rüzgarlar var. bu otel projesi de şimdilik bu güzergahta ilerliyor, patronoviç ayrı bir alternatif yapıyor ben ayrı. bakalım hangimizinki olacak, geçen sefer şık bir golle haftayı 1-0 önde kapatmıştım fakat bu hayatımda bir şeyleri değiştirmemişti. bu otel projesini ise daha fazla sahiplendiğimi söyleyebilirim. gerçi beş yıldızlı dev bir otele, cepheden başlamak nedir onu da bilmiyorum. mimarlık değil ya yaptığımız neyse fazla sorgulama, yapabildiğinin iyisini yap; en iyisini ise akşama sakla. yersin. acıktım lan. öğlen yemeğine çıkmamış olmam, sabah yaptığım sucuklu tostumsunun tüm getirdiğini götürdü. şimdi yine ne yesek krizlerinden önce, şu kütleyi bitireyim hele. hareketli bir cephe düşündüm hocam, yatay elemanlarla cepheye hareket katmak, gerekirse de hakaret etmek istedim. ahşabın sıcaklığını kullanmak, ahşabın sıcaklığıyla çorba yapmak istedim. ahşaptan mangal kömürü yapmak, onun üzerinde de adana kebap yapmak istedim. ben sanırım kafayı yedim hocam.


Hiç yorum yok: