17 Ocak 2011 Pazartesi

imtihan pisti

yazılarımın başlıklarını aklımın köşelerinden değil, isim bulmak ve saçmalamak konusunda her seferinde beni şaşırtan antalya tabelalarından bulacağım artık. ilham verdiği de oluyor fakat genelde yaşama sevincimi alanlarla karşılaşıyorum. kot rüzgarı ve kotcumm, bunlardan ikisi. kahvaltı sarayı ve saltanata gönderme yapan dravdan mekanlar da cabası fakat yazmayı düşündüklerim, birkaç günlük aradan sonra doldu taştı yine. eve gitmek iyi geldi, çıralı-olimpos geleneksel tur, kırmızı tuborg ve kimseye çaktırmadan gold cilalar, pes, muhabbet kuşumuz muhteşem panpa, akvaryumda balık, tabakta çupra, oteldeki ucube televizyondan sonra evdeki dev ekran, fotoğraflarım ve sobanın yanındaki yatağım ile haftanın tüm gerginliğini attım da şarj oldum geldim. ev önemli. her zaman önemliydi. 

sabah beşte kalkıp gözlerimi açmadan mercimek çorbası içtim. panpa'ya veda ettim, annemin çantama portakal sıkıştırma ısrarını, bavulum zaten it ölüsü kadar ağır olduğundan başarıyla savuşturdum. son anda gözlememsi bir şey yaparak yine golünü attı gerçi, ana yüreği bir haftayı daha galibiyetle kapattı. beni antalya'ya getirecek minibüse de babam bıraktı. aile destek birimi sabahın erken saatlerinde tam mesai çalışmaya başlamıştı, dört insanlı-bir kuşlu-üç balıklı geniş bir aileydik.

minibüs sıcak olunca montum batttaniye etkisi yaptı ve yolun tamamını (1.5 saat) uyuyarak geçirdim. camel'ın "i can see your house from here" albümü, bu sabah anlamına kavuştu. latimer'i özlemiştim, bu yolculuk iyi oldu. ruhani bir dürtüyle tam inmem gereken yerin otuz metre ilerisinde indim. benim ruhaniliğim biraz geç çalışıyor, güçte bir sapma var kaptan. sabah sabah saçmalayıp çakraları açmak iyi oluyor, kol gibi bir hafta daha başlıyor.

başlığı ise otobüs beklerken gördüm, başka bir otobüsün tabelasında yazıyordu. öteki dünyadan gelmiş gibiydi, insana ürperti veriyordu. hızlı koşanların cennete alınacağı, koşamayanların ise cehennemde beygir olarak kullanılacağı imtihan pistinin kavruk imgesiyle bindim otobüse. ofise erken vardım, bavulu bir köşeye koydum. güneş ışığının camlardan yansıyıp kuşları aydınlattığı bir 17 ocakta maaşa o kadar da uzak olmadığımı düşünüp gülümsedim.


Hiç yorum yok: