3 Ocak 2011 Pazartesi

bazı pazarlar izinli olabiliyoruz

mimarların sıkıntılarını anlatan bir blog'tan bir yazının başlığı bu, sanki cinnet geçirip tüm ailesini doğrayan manyak babanın haberini okur gibi okudum. gözlerim dehşetle açıldı, sonra kısıldı, pencereden dışarı bakıp kaleköy'ü düşündüm ve bilgisayara geri baktım. yazı yine oradaydı ve adam gece 03.00'te çıktığını bile iddia ediyordu.

oysa dün tam olarak bu saatlerde, trafiği bırak arabanın bile olmadığı bir deniz köyü olan kaleköy'de, gri bulutların arasından sızan turuncu ışığa bakıp deniz kenarında bira içiyordum. yanımda sevgilim ve kardeşim vardı, köydeki tek ses iskeleye çarpan dalga sesleriydi. zaman geride kalmıştı ve hepimiz asırlık zeytin ağaçlarının kuru gövdelerinden birer parça gibiydik. kaleköy özlemim kaleköy'deyken bile pek dinmiyor, dar bir geçitten aşağıya bakarken yine bu diyardan ayrı kalacağımı biliyorum. ki bir gün geçti ve ayrıyım, hayatımın en azından bir senesini geçirmek için can attığım bu yere üç saat mesafede olmak, oraya yeniden gitmem için uzun bir süre daha beklemem gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. burada konuşmak ve yazmak yerine orada susmak istiyorum. bir zeytin ağacının, bir kral mezarının yanında onlar gibi durmaktan başka kariyer planım yok.

2010'dan çıkış biraz habersiz oldu, perşembe akşam üstü patron gelip zarf içinde maaşı verdi. uzun zaman sonra kazandığım ilk para olduğundan sevinçle karşıladım ve sevgilimi karşılamak için istedim. sonra olaylar hızla gelişti ve cuma'yı da tatil ettik. küçük işletmelerin güzelliği işte, tatil lafı patronun iki dudağı arasında. para ve üç günlük tatille, antalya'ya varmak üzere olan sevgiliyle, olimpos ve plansızlıkla hayatımın en güzel perşembelerinden biriydi. otogara varmanın, bir uçağın istanbul'a varmasından uzun sürmesi bile canımı sıkmadı; başka bir otogarın peronunda vedalaştığım sevgilim oradaydı ve beni arıyordu.

geri kalan muhteşem üç günü yazmak, beni yapmak zorunda olduğum işten (allahın belası kesitler başladı) alıkoyacağından ve bu alıkoymak başıma türlü belalar açacağından istemeyerek de olsa yazıya burada bir son vermek lazım. yaşadığım her şey beni memuriyete ve iki günün tatil olduğu güzel coğrafyalara yaklaştırdığı gibi, yazıp fotoğraf çekmenin ne kadar hayati olduğunu anlamama da yardımcı oluyor. 

Hiç yorum yok: