13 Ocak 2011 Perşembe

istasyonda bir sabah

georgia'ya varalı daha birkaç saat olmadan, bu şehirde seneler boyu yaşayamayacağımı anladım. fabrikalar, arabalar ve kaldırımlardan taşan insanlar trenden indikten sonra karşıma ilk çıkmasını istediğim şeyler değildi. eski bir sırt çantam, gitarım ve miadını doldurmuş ayakkabılarımla demir parmaklarının yanında dikildim ve önce ne yapmam gerektiğine karar vermeye karar verdim. bazen aldığım kararlar beni bir sonuca ulaştırmıyor ve aklımın boş bir teneke gibi tıngırdadığını düşünüyorum. ray'in aklındaki georgia bu olmasa gerek, her taraf acele eden insanlarla dolu. istasyonun büyük saçağının altında bekliyorum, bir yerden kahve bulursam belki mantıklı kararlar almak için iyi bir başlangıç yaparım. karnım aç ama yemesem de olur, önce kalacak bir yer bulmalı ve sonra da iş için dolaşmaya başlamalıyım. saatlerdir yağmur yağıyor, saçağın altında durup da ellerini tanrıya çeviren tek gözü kör dilenciye bakıyorum. uzun paltosu yerleri süpürüyor, ara sıra bir şeyler mırıldanıyor. herkesin aklını kemiren bir derdi vardır fakat benim kalacak bir yer bulmam lazım. yağmur da azalacak gibi değil, ayakkabımın sol tekinin kenarı açıldığından beri yağmurda yürümek istemiyorum. belki iyisinden bir çizme alırım ha?


şu kitabı okuduğumdan beri düzenli bir hayatım olmadı, ne zaman kendimi bir yere ait hissetsem bir sonraki gün sırt çantam ve gitarımla bir vagonda buldum kendimi. kıtayı boylu boyunca gezmek hiçbir zaman hayalim olmamıştı fakat geldiğim nokta tam olarak kıtayı enlemesine kesmek. gerçek zamanlı kesit aldığımı düşünüyorum, okulda öğrendiklerimin bir benzerini hayatın ta kendisinde buluyorum. okulu bıraktığım için hiçbir zaman pişman olmadım ama ara sıra biraz daha sabır göstermem gerektiğini düşünüyorum. hele bir saçağın altında yağmurun dinmesini beklerken. belki iki çizmem ve kalın bir paltom bile olabilirdi fakat artık çok geç. bir fincan kahve bulabilirsem, bu soğuk perşembeye resmen başlayacağım ama harekete geçemiyorum. parmaklarım üşüyor, arabası olan insanlara bakıyorum. ehliyetleri var ve tek yaptıkları evden işe-işten eve gitmek. benim ehliyetim yok ve üç senede otuzdan fazla eyalet gördüm. sayıları ve istatistikleri pek sevmiyorum, etraflıca düşünmek yerine akıp gitmeyi tercih ediyorum fakat bu her zaman mümkün olmuyor. 


georgia'da bir istasyonda dikiliyorum, yeni bir yük treni daha yaklaşıyor. uzaktaki dilenci kör gözüyle tanrıya bakıp bir şeyler fısıldıyor.



Hiç yorum yok: