26 Ocak 2011 Çarşamba

ısı problemi

lise fizikten aklımda kalan birkaç başlıktan birisi de ısı problemleri. sanırım Q= m.c. delta t yazıp sıcaklık farkıyla, maddenin kütle ve sığasıyla türlü madrabazlıklar yapıyorduk. ısıyı alan genleşiyor muydu, sığayı yiyen gençleşiyor muydu hatırlamıyorum ama takılan klimanın ılıklığında ilk defa montsuz çalışıyorum. geçen cumartesi "üşüyoruz reis" temalı konuşmamız, patronun yüreğinin telini titretmiş olsa gerek hemen sağ omzumun üstünde bir klima var şu an. ılık ılık üflüyor, inverter değil john coltrane sanki. sağ omzumda mitsubishi marka bir melek, sol çaprazımda bir fincan kahve. yavaş yavaş alışıyor gibiyim ama yine de rüyamda memur olup maaşı peşin aldığımı görecek kadar memurluğu düşünüyorum. gıcır gıcır para görecek kadar aklımı kaybetmiş olabilirim ve bu yazılar, aklımı kaybetmeden önceki halime giden kestirme yol olabilir. bunları da bilmiyorum. sabah erkenden yazmak istediklerimi öğlene kadar yazmazsam, tüm ilhamım autocad cadısı tarafından sömürülüyor. metrajlar, alçıpanlar, bir yangınla kül olacak hemen her şey için son bir hafta epey canımı sıktım. bu can sıkkınlığı beni maaşıma yaklaştırmaktan başka bir şeye yaramadı. artık etraflıca düşünemiyorum herhangi bir şey hakkında, beynim her geçen gün daha az çalışıyor. ellerim çizime alışırken, beynim de tembelleşiyor.

oysa, geçen hafta hayalimdeki projeye günde bir saat ayırarak, içimdeki mimarı beslemeye karar vermiştim. parçalanmış bir kare ve ortasında bir ağaç olacaktı. duvardaki yırtıklardan içeri sızan güneş, düz duvarlara bile yeni boyut katacaktı. yapraklarını döken ve her mevsim değişen bir ağacın çevresine yerlemiş yapı, benim sıkılan canımı gevşetecek ve neler yapabileceğim konusunda fikirler verecekti. fakat geçen haftaki ölümcül metraj ve metrekareler canımdan can aldı. bu hafta biraz daha rahatım, iş yoğunluğu azalmasa da en azından yaparken keyif alacağım kısımlara geldim. beş yıldızlı bir otele cephe, konsept çalışacağım. önce dışarıdan nasıl gözükmesi gerektiğine alternatifler, sonra da iç mekanlar. dosya boyutları yine çığrından çıkacak, havuzdan yansıyan günışığının işlemcinin canına kast etmesine canlı yayında tanık olacağım ama sonsuz kesitlerden ve muhasebeci gibi metrekare hesaplamaktan daha iyidir.

güzel şeyler de oluyor bu sırada. evden getirdiğim eletrikli ocak ile marketten aldığım ıvır zıvırları kor haline gelinceye kadar ısıtabiliyorum. ekmeği ısıtıyorum, kahrolası kaşarları bile eritiyorum. alev topu yiyorum akşamları, ocakta ocağa kavuşmanın tadını çıkarıyorum. olimpos'ta yediğim o muhteşem omletlerin bir benzerini yapmayı başarabilirsem, yemek problemimi de çözmüş olacağım. fakat ısı problemi bu kadarla bitmiyor, bir buzdolabına ihtiyaç duyuyorum bu sefer de. böylece pazartesi yanımda getirdiğim insani yardımların boyutunu arttırabilir ve hafta boyunca saçma sapan yemekler yemekten kurtulurum. 

üç ısı probleminin ikisini (klima-ocak) çözdüm ve sadece buzdolabı kaldı. otel yönetimiyle görüşmeli, gerekirse rest çekeceğimi onlara hissettirmeliyim. otel yönetimi diye bir şey yoksa da, lobideki kediyi ikna ederim artık. günlerin neler getireceğini pek öngöremiyorum ama şubat bana maaş getirecek.



Hiç yorum yok: