26 Ekim 2010 Salı

nasıl da güzeldin street fighter!

dedemden aldığım harçlıkla sokak aralarındaki atari salonlarına adımımı attığım an büyülenirdim, girintili çıkıntılı jetonlar hazinem olurdu. hangi oyunu oynasam diye makinelerin önünde dolaşır fakat hemen oyuna girmezdim. elimde sımsıkı tuttuğum jetonların değerini bilirdim, onlar benim vadeli mevduatımdı ve biraz beklemem gerekirdi. insert coin yazısına bakardım, araba yarışlarının demosunu daha önce binlerce kez izlememe rağmen yeniden izlerdim. dükkanın sahibi "jetonu olmayanlar dışarı çıksın" diye bağırarak dolaştığında da içim rahat ederdi, kapitalim vardı. mülkiyetin tadını çıkarırdım çocuk aklımla. 

benim karşıma girecek güçlü çocukların olmadığına emin olduktan sonra da "insert coin" emrine fazla itiraz etmeden jetonu iteklerdim yuvasından içeri. en büyük tedirginliğim "ya jetonumu yutarsa" olurdu, o yüzden tüm gücümle iterdim jetonu. dönüp dolaşıp, onlarca oyuna bakıp da hep street fighter'ın önünde dururdum. her şeyiyle muazzam bir oyundu, kahramanlarının hepsi karizmatikti ve benim bilmediğim öyküleri vardı. ingilizce bir şeyler yazardı fakat tek kelimesinden anlamazdım. jetonu attıktan sonra da heyecan başlardı. adamım ryu olurdu, severdim bu tekvandocuyu. sonra da dünya haritasında ülke ülke gezen uçak ve kimlerin geleceği. ilk sekiz adama dair anlatacaklarım küçük bir defteri doldururdu, street fighter ekseninde devam eden çocukluğuma olan anılarım ben yazdıkça aklıma gelmeye başlardı. 

en kolay zangief'i yenerdim, sürekli dikey zıplama ve tekme ile çaresiz bırakırdım bu sovyet güreşçiyi. bir yakaladı mı gücün yarısını alırdı, zalımdı. sürekli seken chun-li'ye ne yazık ki hoyratça oryuken çekerdim. yere düşmezdi kızcağız, arka fonun bir köşesinde tavuk çırpınırdı. babasının intikamını almak için kavgaya girmiş çok güzel bir kızdı chun-li fakat benim de dedemden aldığım harçlık azdı, merhamet etmek beni bitirirdi. eğer blanka başlarda geldiyse geçmesi kolay olurdu da son adamsa, gerçekten illet olurdu başıma. dayak manyağı ederdi naçiz bedenimi, elektrik verip kanımı emerdi. top olup yüzüme çarpardı, ters çelme takardı; arsız gibi oradan oraya zıplayıp jetonumun birisini götürürdü. guile da sinsiydi, üzerine gelmemi bekler sonra da kesme atardı. çocuk aklım strateji kurmaktan azade; ellerim ter içinde kalarak çırpınırdım. sumocu e. honda da dengesizdi, ne zaman döveceği, ne zaman dayak yiyeceği belli olmazdı fakat uzaktan yere paralel uçarak gelirken kafasında oryu patlatmanın keyfi de başka bir şeyde yoktu hani. elleri hızlıydı, çokça sevimsiz bir amcaydı. 10*10'luk seramiklerden döşeli bir banyosu, küveti ve duvarda japonya bayrağıyla kutsal fuji dağı yer alırdı. tüm her şey o kadar canlı ki hafızamda; oyuncuların mekanlarını gözlerimin önüne tüm parlaklığıyla getirebiliyorum. dövmesi en güzel adam yine de dhalsım'dı, yanına gitmeye gerek kalmazdı. bacağı kolu uzanırdı ve durduğum yerden döverdim bu süslü rahibi. filler haykırırdı, dhalsım'ın yanına gider bir de öyle döverdim. kemiklerini kırardım resmen, budizmden soğutur rabbine yaklaştırırdım. buda fire der ateş fırlatırdı, aduketlerimle karşılık verirdim fakat hiçbir zaman aduket yanlısı olmadım. gerçek hayatta olmayan şeylere paye vermedim, sağlamından bir high kick, sonsuz combolu sevimsiz herhangi bir oyundan daha zevkliydi. hele  adamın iman tahtasına denk getirmeşsem, üstelik bir de ertesinde bayılmışsa. üçlü oryu ile bitirmek güzeldi, jetonun parasını çıkarırdım dört adam geçsem. ryu'nun amerikalı ikiz kardeşi ken'i ise sarı ve küt saçlarından ötürü sevmezdim. hoyratça kullanırdı aduketi, oryukeni. son adam olursa adamın canından can alırdı ama yine de blanka'dan korktuğum kadar korkmadım ken'den. ilk sekizi tek jetonla geçemezdim zaten, son adam eğer zangief değilse mutlaka başıma bela olurdu. küçük joystick elimden kayardı, tuşlar basmazdı. aduket o kadar kolay çıkmazdı, oryukenin zamanlaması da o stres altında her zaman yerinde olmazdı. üçüncü roundun son anında çevirmişsem oyunu ellerimi şortuma siler ve diğer adama hazırlanırdım. sonraki dörtlüden (balrog, vega, sagat ve m.bison) hiç hoşlanmadım, onlar elit piçler gibi geliyordu sanırım. ortalıkta fazla dolaşmazlardı, balrog'u yenmesi tekme atamadığı için nispeten kolaydı, tele tırmanan vega da çok sorun olmazdı da sagat gelince tadım kaçardı. oyunu bir kez daha bitiremeyeceğimi anlardım. uzundu, iyi sıçrıyordu ve korkutucuydu sagat. çocuk aklımın en büyük korkusuydu, jetonlardan mütevellit hazinemin en büyük tehlikesiydi. tek gözü kapalıydı ve tüm servetimi benden çalan bir korsandı. şansım yaver giderse, jetonum da bol olursa, sagat da o gün iyilik yapmak isterse geçebilirdim. m. bison'a gelmek kolay değildi, o zamanlar tüm günlerini atari salonunda geçiren çocuklardan başka da gelen olmazdı bu bekçi tipli sinsi adama. kalbim azami hızda çarparken ellerim terden joysticki tutamazdı. rastgele basardım tuşlara, olur da sağlamından bir tekme bison'un böğrünü deler diye. elektrikle döne döne gelir bazen de bulunduğu yerden sıçrayıp alnıma demir ökçeli çizmesiyle basardı m. bison. chun-li'nin babasını öldüren oydu, kim bilir daha ne kötülükler yapmıştı herkese. blanka'nın böyle biri olmasında şüphesiz onun payı da vardı. 

genellikle oyunu bitiremezdim, son jetonumu m. bison çekip alırdı cebimden. hiç sonunu görmediğim adamlar vardı fakat ryu gün batışına doğru yürürdü. alttan tek kelimesini bile anlamadığım yazılar geçerdi, cebimde metelik olmadan eve giderken kimsenin bakmadığına emin olmazsam kendi eksenim etrafında oryuken çekerdim. aduketi değil oryukeni, ken'i değil ryu'yu severdim. tüm makinelerin önünde durur da jetonumu street fighter makinesinden içeri iterdim. 



3 yorum:

4numara dedi ki...

keşke o zamanlar birileri bize söyleseydi isim yazılan bölüme "syt" yazınca 99 jeton verdiğini makinenin. Belki jetonlardan sermaye yapar idik...

mies dedi ki...

aslında bir kere syt yazdım, sonsuza kadar oyun oynayacağımı zannederken atari salonu sahibinden efsanevi bir dayak yemekten son anda kurtuldum:) bunu hatırlattığın iyi oldu, nasıl da unutulmuş.

4numara dedi ki...

bu yazı beni çocukluğuma götürdü. atari salonlarına yapışık anılar. street fighter bir devrim. öncesi kasetli commodore 64 ler. Senden 3 sene eski modelim belki hatırlamazsın kasetli dönemi. Sabahın köründe salon açılmadan önünde kamp kurardık. Rahmetli atarici Ahmet Abi gelir aheste aheste kepenkleri kaldırır, kasetleri kurmaya başlardı. Oyunun yüklenmesini bekleye bekleye nefsimize hakim olmayı öğrendik desem yeridir. Moon Patrol oynardım o zamanlar. Hey gidi be. Yaş gelmiş 30'a haberimiz yok.