23 Ekim 2010 Cumartesi

küçük bir tuborg öyküsü

evde kimsenin olmamasını fırsat bilen genç adam, üstünü değiştirip dışarı çıkmaya ve birkaç birayla dönmeye karar verdi. fakat, dışarıda giyebileceği tüm ayakkabılar çamaşır makinesinde henüz yıkandığından gözleri başka bir çift ayakkabı aradı. kimin olduğunu bilmediği kunduralara baktı. bu bir çift kara günahı eşofmanın altına giymek lanet, elem ve bahtsızlık getirecekti fakat zamanı azalıyordu. kumaş pantolon giymeyi düşündü, onun üzerine de gömlek giyerse tam olurdu; bira almaya gidip düğüne katılan ilk insan olabilirdi, o yüzden arka balkona baktı. halı saha ayakkabıları oradaydı ve dışarı çıkmak için hazır gibi gözüküyorlardı. evin anahtarını unutmadan kendisini dışarıya attı, hızlı adımlarla bankaya yürüyüp bilyoner hesabına cüzzi bir miktar yatırdı. hedefi, hafta sonu oyalanacak bir uğraş bulmaktı. belki, akıllı hamlelerle kaderi olmuş parasızlığı kırabilirdi. belki de kıramazdı, kimselerin olmadığı küçük ilçesinde sadece kahvehaneler doluydu. geçen yüzyıldan beri okey oynayan ve bundan hiç sıkılmayanlar vardı. evine geri dönerken bira almaktan vazgeçti, tuborg satan yegane market uzaktaydı ve canı yürümek istemedi. bahis yapması gereken maçları da kaçırabilirdi o zaman, chelsea farklı galibiyete koşarken belki genç adama da birkaç kuruş kazandırabilirdi. uykusuz ve kola almaya karar verdi, evine yakın herhangi bir markete girdi.

oradaydılar, tuborg dolabının içinde askeri düzenle dizilmişlerdi. kırmızılar, fıçı şişeler, kutu goldlar... iştah verici gözüküyorlardı, "bizi bir anda silemezsin genco" dercesine göz kırptılar genç adama. marketin dışındaki dolaptan aldığı kolayı geri koyup, bira dolabına gitti bu seferde. üç kırmızı fena değildi fakat akşam kardeşiyle devam etmesi gerekebileceğinden, iki kırmızı bir gold alıp hesabı ödedi. birkaç şans oyunu, biraz bira ve hoşgeldin parasızlık. hoşgeldin, güzel dudaklı kaderim. eve yürüdü, anne babasının eve dönmemiş olmasını diledi. araba görünürde yoktu, gülümsedi. gün boyu tek mimiği bu olmuştu, asansörün katta olmasına da ister istemez sevindi. altıncı katta inip anahtarı cebinden çıkardı. halı saha ayakkabılarını çıkardı, biraların ikisini buzluğa koydu, birisini yanında getirdi. dört buçuk maçlarına ivedisinden üç maçlık bir kupon yaptı, alman ligine güven olmazdı fakat belki bugün bir şeyler değişirdi. biranın yarısına vardığında, üç maçın ikisinde oynadığı takımlar daha onuncu dakikadan geriye düşmüştü. 

gülümseyerek "orospu çocukları" dedi. bugün de olmayacaktı, belki tüm şansı sayısal lotoda tutacak ve hayatının geri kalanında, "ne yapacağım bu kadar parayı" sorusuyla yaşayacaktı. buzluğa doğru gitmek için yerinden kalkarken, yazdığı yazıyı bloguna yolladı, seviyordu burayı.



Hiç yorum yok: