26 Ekim 2010 Salı

televizyon kandırmacası

biraz önce bilgisayarın başında biraz fazla kaldığımı düşünüp televizyonun karşısına geçtim. reklam kuşağı, ambalaj paketi gibi televizyonu sarıp sarmalamıştı. herhangi bir dizinin arasındaydı sanırım bizimkiler, asıl program başlayıncaya kadar bir yarışma programı açmışlardı. bir tabak üzüm alıp televizyon seyretmeye başladım. deste deste paraların ortada durduğu bir yarışmaydı, anlamaya çalışmadım; anlamaya çalışmadan anlayabileceğim kadar gerizekalı bir format olduğuna emindim ve yanılmadım. antipati konusunda birbiriyle yarışabilecek kalibrede bir çift vardı ve geçtiğimiz haftalarda epey ses getirmiş emir kusturica hakkında pek fikirleri yoktu. gazete okumuyorsun, haber izlemiyorsun, internete girmiyorsun da hiç mi kulağına çalınmadı be koçmar? altın portakal ve kusturica olayına dair hiçbir şey duymadan, başka bir gezegenden salak bir yarışma için mi indin sadece? bihaber olup da televizyona mı başvurdun bir de, yoksa bunlar danışıklı dövüş mü? var mı bir katakulli?

televizyonun karşısında beş dakika durmak yetti, üzümü bitirmeden ekranını kapattığım bilgisayara geri döndüm. kullanıcı odaklı internet sonsuzken, televizyon kısırdöngü içinde her sezon kabız formatlarla yerinde sayıyordu. diziler ve yarışmalar, haberler ve aynı suratlar. televizyon ne veriyorsa onu kayıtsız şartsız kabul etmek zorundaydın, yüzlerce kanal arasından seçim yapmaya çalışmak da doğru dürüst bir şeyler seyredemeden akşamı bitirmene neden oluyordu. bir yandan timsahlar dolaşıyordu nil'in kenarında, bir yandan avrupadan goller, ağlatan diziler, ali rıza'nın iç sesi, diş macunları, sızdırmayan pedler, mutlu çocuklar, yavşak müteahhitler, aynı senaryolar, bankalar, kredi kartı kullanıp mutlu olan parlak dişler, hayaller derken yine bir şey anlamadan gece geliyordu. timsahlar, bir günü daha başarıyla bitirmenin gururuyla nat geo kameramanlarına göz kırpıyordu belki.

bilgisayarımı açtım, biraz sözlüğe biraz da blog'a baktım; nereye yazmak istediğimi belirledim. ne yazmam gerektiği de tamamen benim inisiyatifimdeydi. reklam yoktu, gerizekalı çiftler de gürültü yapmıyordu; diş macunu ve diş hekimlerinin önerisi de cehenneme giden dar yoldayken askerlik üzerine düşündüm biraz fakat yazı yazmak televizyon üzerine oldu. 


Hiç yorum yok: