10 Mayıs 2011 Salı

tefriş

dün akşam saatlerinde koltuklar ve çift kişilik yatağın da teşrif etmesiyle ev, biraz daha eve benzemeye başladı. bir tencere yaprak sarması ve çeşitli böreklerle gelen annemin de bunda payı şüphesiz ki çok büyük. buzdolabının katlarında türlü besinler var, çekmeceler ise yemeğe dönüştürülebilecek hammaddeyle dolu ama benim aklımı en çok meşgul eden şey, duvarlara hangi fotoğrafları koyacağım. yatağımın karşısındaki duvarı olimpos kalesinden çektiğim ve photoshop'da oynadığım halde çok sevdiğim pencere fotoğrafıyla kaplayacağım. gece yatmadan önce eminim ki bana bir şeyler fısıldayacak ve rüyalarımı, kaptan eudemos'un güvertesine taşıyacaktır. antik zamanda bir gemici olduğumu ve olimpos'a sandığımdan çok daha önce geldiğimi söyleyecektir. bir önceki hayatlarımı aramak istiyorum ve bunun da yolu doğru izleri takip etmekten geçiyor. o yüzden ev tefrişi önemli. 

kareli zemine kareli koltuklar fazla geldi, geometri festivali yaşanıyor evde. koltuklara düz bir örtü alırsam bu bıktıran geometriyi biraz sakinleştirebilirim. alamazsam da zamanla, karelerle yaşayan yarı akıllı bir meczuba dönüşürüm. karelerden planlar çıkarır, onları aklımdan birleştiririm. grid sistemin üzerinde yaşar ve hep olmak istediğim gibi başka bir mimar olurum. uzun bir masanın etrafında saatlerce çalıştıktan sonra dünya geneli yarışmalara katılırım.

artık bir şeyleri bilmem lazım. yetenekli miyim değil miyim? içimdeki ateş yalancı bir esinti mi yoksa takip ettikçe harlanıp beni bir yerlere taşıyacak güçlü bir nefes mi? bir şeyleri başarabilecek kudrete sahip miyim, yoksa hayatımın sonuna kadar başkasından farkı olmayan bir yeşillik mi? iki farklı insan var sanki bedenimde, iyiyle kötünün kadim savaşı gibi çatışıyorlar her geçen gün. beceriksizin teki miyim, yoksa doğru şartlarda iz bırakacak bir insan mıym? bunları bilmek için uğraşmaya ve okumaya devam edeceğim. yeteneklerinin farkında olmadan ölen insanlardan olmak istemiyorum. neye yeteneğim olduğunu bilmem gerekiyor sadece.

eve internet bağlatıp bağlatmamak konusunda ise her gün fikrim değişiyor. internet beni bazen bir budalaya çeviriyor. şartlandırılmış maymunlar gibi belli periyotlarda belli düğmelere basıyorum. kendimden geçiyorum ve kendime geldiğimde gecenin bir yarısı olmuş oluyor. bir sonraki gün daha az uyurken de, melekelerim zarar görüyor. fakat bununla birlikte, yeni bir ipucunu uzak bir sitede bulabiliyor,  bir fotoğrafta kaybolabiliyorum. tamam, ofiste internet var ama iş ve başka odalarda çalışanlar da var. aklıma gelen birçok şey, ben yazmaya başlayamadan geri gidiyor. sürekli açık autocad penceresi, beni sorumluluğun dikenli değneğiyle dürtüyor. bana maaş veren bir ofiste de aklım tüm iplerini koparamıyor. bir de içtikten sonra yazmanın büyüsünü özlediğimden, interneti o yüzden istiyorum. interneti başka insanlarla değil kendimle tanışmak için kullanıyorum. sosyal medya şarampolden yuvarlansın.

ne tuhaf, aylar önce işe girmek-girmemek üzerine fikir yürütüyordum. işe girdim, barınma problemi üzerine düşündüm. otel günlüklerim beş ayı doldurdu, ev aramanın çilesini çekerken, küçük bir kelebeğin kanatları beni evin önüne götürdü. eve çıktım, eşyalar geldi. ilk yemeğimi yedim, ilk yağmuru karşıladım. şimdi de duvara gelecek posteri düşünüyorum. sanırım bu olacak, beni binlerce yıllık kapılardan geçirecek. sabahlara kadar kaptan eudemos'un güvertesinde maceradan maceraya koşacağım. 


4 yorum:

Adsız dedi ki...

abi bence sen de ikna ol artık :p
bu haber senin için :)

http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=96722

mies dedi ki...

okumuştum onu ve kendimi düşünmüştüm, bir yazlıkta kalp krizi geçirerek ölmeyi beklemek:) yine de hem kışlık hem de yazlık alacak parayı biriktirebilmek demektir ki, benim için hiç fena bir sonuç değil. yine de otuzuna kadar "seçilmiş" olduğuma inandırmaya çalışacağım kendimi.

Adsız dedi ki...

Yazı vasıtasıyla kendini ifade etme konusunda çok yeteneklisin. Gerek cümlelerinin ritmi, gerek kelime seçimin, gerekse hayal gücün takdire değer. Blogunun hacmine bakıldığında “yazmadan yapamadığın” anlaşılıyor. Fakat yazıyı henüz iç dökme olarak kavradığını düşünüyorum. Bence bir an önce iç dökme aşamasından edebiyat aşamasına geçmeli, kurguya yönelmelisin.

mies dedi ki...

kurguya dönmeyi ben de düşünüyorum fakat yaşadığım hayat fazla izole olunca, kendimden bahsetmek en kolayı oluyor. tutarsız bir kurgu ya da edebiyat denemesi, beni aynı günü yaşayıp bunu anlatmaktan daha fazla mutsuz eder.