19 Mayıs 2011 Perşembe

3b

bir an önce almam gerekenler listemin ilk üç sırasında bira, basketbol topu ve bulaşıklık var. birayı hemen bu akşam içmek, basketbol topunu tek yöne bakmaktan çelikleşen boynumu gevşetmek için baskete başlamak, bulaşıklığı ise bulaşık yıkadıktan sonra elimdeki tabağı nereye koyacağımı daha fazla düşünmemek için istiyorum. sanki a ile başlayan şeyleri almışım da sıra b'ye geçmiş gibi. bunlardan sonra ceviz, cezve ve cankan alacağım. cankan set sanırım, tek tek vermiyorlar. o imajla hesap gününde tanrıyı bile çileden çıkaracaklardan haberleri yok, anı yaşıyorlar. yaşasınlar. ben birayı içtikten sonra baskete gideyim, eve geri geldikten sonra da bulaşıkları yıkayayım yeter. 

bunun dışında pek bir önceliğim yok, koltuğun üzerine sabitlediğim televizyon biraz daha bu şekilde idare edebilir. hafif öne doğru eğilmesi gerilimi tırmandırıyor ve evin salonunu "zor ölüm" setine çeviriyor. umarım, ben ona bir sehpa almadan önce düşmez. günün birinde düşecek olursa da evde olmak yerine o sırada ofiste kuzeyden gelen bir patlama sesine "hımm" diye kulak kabarttıktan sonra yazı yazmaya devam ederim. tezgahla duvarın birleşim yerine yasladığım porselen tabaklar beni daha fazla tedirgin ediyor. ıslak olunca gerçekten laf anlamıyorlar, en azından televizyonda böyle bir problem yok. 1996 avrupa şampiyonası için aldığımız ve o zamanlar bana devasa gelen 55 ekran televizyon, geçen sene teşrif eden lcd televizyondan sonra evin ücra köşesine atılmış ve tekrar başrol oynayacağı günlerin özlemiyle benim eve çıkmamı beklemişti. başrolü sonunda geri aldı ama bir koltukta dururken, biraz sonra gidecek misafirmiş gibi gözüküyor. ona da bir çare buluruz artık. tabakların güvenli durması daha önemli.

evin ölçülerini alıp bilgisayarda modelledikten sonra, aklıma gelen fikirleri önce sanal ortamda görmek ve aklıma yatarsa da bunları gerçekleştirmek niyetindeyim. dev bir olimpos posteri, odayı sanayi mahallesindeki lahmacuncuların manzara kaplı atmosferine mi çevirir yoksa istediğim ferahlığı mı verir bilemiyorum. zeminin damalı olması, üst kısımlarda alabildiğine sade olmayı gerektiriyor. yeni bulduğum bir tasarım sitesi de beni günaşırı kışkırtıyor ve günün birinde sıfırdan kendi evimi yaparken bundan epey keyif alacağımı söylüyor.

doğru mesleği seçtim fakat yanlış işteyim. net köşeler, sadelik ve özgünlük peşinde koşmak yerine; motiflerin, parsele uydurmaya çalışırken ortaya çıkan tuhaf açıların, kıvrımların ve detay karmaşının içinde boğuluyorum. çok geç olmadan meslek-iş ikilisini tutturmanın özlemiyle yaşıyorum işte, illa ofis açtıracaklar adama. delirtecekler beni.

bira, bulaşıklık, basket topu ve basit çözümler. hepsi bu.


Hiç yorum yok: