23 Şubat 2011 Çarşamba

ending the days

...salı akşam üstü başlayan bir yazıdır...

pek umursamayıp hiç yaşamamış gibi davranmamaya karar verdiğim haftanın ilk iki günü işte bitti. yarından itibaren 3.5 günlük bir mesaiye başlıyorum. sanırım yirmi yıl aynı dairede olanlar bu mesai işini haftada yarım güne düşürmeyi başarıyorlar. hiç iş yapmayan ölü gözlü devlet memurluğundan bahsetmiyorum, iş yapsa bile bunun farkında olmayan kadrolu mankurtluk modeli üzerine düşünüyorum. iki gündür çalışmıyor değilim, epey faydalı çalışıp otel revizyonunu bitirdim ve şık renderlar alıp bunu photoshop'ta zenginleştirdim. tam piyasanın istediği gibi, tam patronun aklından geçip de bana ifade etmeye zaman bulamadığı fikirler gibi. yarından itibaren iç mekanlara başlarım, o motif modellemesi kısmında bu işin anasına avradına sövmek delikanlılığın şanından olsa da, bu aralar mimarlığı seviş ve ona dönüş gibi hislerim oluyor. sabah mimarlık dergisi okurken heyecan yapıyor, internette mimarlık veritabanlarına ve yurtdışındaki akılcı çözümlere bakarken, bu işi sevdiğime karar veriyorum. yine de aşmam gereken çok yüksek bir eşik var ve bu konuda bana kimse yardımcı olamaz.

kendime bir saat alternatif bir zaman ayırıp, kendi projemi modellemek ve sonra da bu modellerle cg dünyasının bir kenarından isim yapmak peşindeyim. önceden araba tasarımına karşı vahşi bir istek duyardım, son senelerde iyice küllenen bu heves, bmw'nin vision connectdrive'ını görür görmez harlandı. buna benzer bir şeyler tasarlayıp modelleyebilir, en azından, sınırlarımın nereye uzandığını görebilirim. daha sonra, tuborg için bir mekan önerim daha var, dün gece yarısı aklıma geldi. birbirinin yanından geçerken kütleçekime yenik düşüp birleşen damlaların mekandaki izdüşümlerinin çok güzel olacağını düşündüm. belki de bira kolonları yapmak lazım iki cam arasına, sürekli yükselen küçük kabarcıklar. bunları yavaştan gerçekleştirmeye başlamadan önce, benden istenenleri yerine getirmek herkes için daha iyi.

... bundan sonrası gerçek zamanlı...

köşeden döner dönmez yine pembe vosvosu gördüğüm ve deja vu'nun hayatımın gerçeği olduğu bir gündeyim. elektrikli ocağımda sucuklu-kaşarlı ve domatesli çılgın bir tost yaparken televizyona bakmasam her şey alabildiğine gerçekçi devam edecekti ama libya'dan kurtulup ailesine sarılan adam kameraya yüzünü dönünce, bu adamın eski patronum olduğunu gördüm. 2007 ve 2008'de birlikte çalışmıştık fakat mortgage krizi yüzünden amerikan kaynaklı şirket iflas edince de yolumuz ayrı düşmüştü. ortaçağ savaşçılarına benzeyen bir yüzü vardı ve kader onu libya'ya göndermişti. libya'da çıkan isyan ise onu şubatın son günlerinde ülkesine dönmeye mecbur kılmış ve ne tesadüf kameralar da bu adamı çekmişti. hayat böyledir, küçük kelebekler kanat çırpmaktan asla vazgeçmez.

otelin son halini patrona gösterdim ve oldukça beğendiğini söyledi. iki günlük verimli çalışma bu haftayı kurtardı, belki bugün sayfiye yerinde ahşap bir kabuğu ve net çizgileri olan tek katlı hayali evimi çizmeye başlayabilirim. garajında audi s5 de olacak. bakalım kısmet.


Hiç yorum yok: