15 Şubat 2011 Salı

diplomatik dokunulmazlık

wikipedia'dan "rastgele madde"ye basarak başlık bulma ve onu olabilecek en alakasız şekilde doldurma oyunu, son bir haftadır olduğu gibi yine yeni yeniden render beklediğim şu saatte aklıma düştü. ney bu render aslanım dersen de; ben de tam bilmiyorum abi, tanımlamak konusunda her zaman şüphelerim oldu. yine de render, modellemesi bitirilen bir sahnenin, malzemeleri de atandıktan sonra, gerçeğe en yakın şekilde aydınlatılmasının sonuçlandırılmasıdır. nasıl da ortaokul cevabı gibi oldu. cevabı uzattıkça yüklemi bulmak da zorlaşırdı ve her seferinde edilgen bir çatı kondurup kaçardım.

peki anlatacak bir şeyin yokken niye bloga geliyorsun da boş boş yazıyorsun dersen de, sana mı soracağım kerevit gözlü saman kertenkelesi der tansiyonu yükseltirim. başka bir şey yapılmıyor ki, bilgisayar nazlı bir kız gibi. iki pencereye tıklatsam, bu program yanıt vermiyor. "neyin var hayatım" la akşamı ediyorum. o yüzden bu metin kutusu (hayatımda ilk defa kullandım bu sikkoluğu da) ve odaksız yazmak beni bir mesai gününde alabildiğine ileriye atıyor.

sadece oturup yazmıyorum tabii, ara sıra mutfağa gidip buzdolabının derinliklerine sakladığım saklama kabındaki yaprak sarmalardan yürütüyorum. pazar akşamından beri sadece yaprak sarması yediğim halde bıkmış değilim. bu akşam son partiyi yedikten sonra üç gün ara vereceğim ve cumartesi akşam yine yiyeceğim. akıl sağlığımı kaybedene, bizimkileri tedirgin edene dek tencerenin başından ayrılmayacağım. tedirgin olsalar da bir şey diyemeyecekler çünkü evden ayrı yaşadığım için hafta sonları diplomatik dokunulmazlığım var. ahanda başlığı yakaladım, bundan sonrası kolay. bu başlık bulma oyununun amacı, disiplinler arası geçişleri biraz daha kolaylaştırmak ve çeşitli konularda fikir sahibi olmak. çünkü bu yazı yazma olayını başıma bela ettiğimin farkındayım ve bu saatten sonra yapabileceğim tek şey ilerlemeye devam etmek olacak. üzgünüm ama böyle, daha üçüncü paragrafı okuyup da "bu adam neyden bahsediyor" diyenler geri dönsün, ben yalnız da ilerleyebilirim.

bugün kutlu bir gün, odaya buzdolabı geliyor. dün otel parasını adamın eline sayarken "buzdolabı olursa iyi olur" dedim. o da "sen de yokmuydu yahu o" dedi.

"bak amca" diye başladım. "de'yi nerede ayırman gerektiğini bilmediğin gibi soru eklerini de babanın malı gibi kullanıyorsun. bu oteli başına yıkarım senin, deri ceketini bile alamadan yok ederim her şeyi." gerçekten sinirlenmiştim, bir yazar adayının kaldığı otelde böyle hatalar olması felaketle sonuçlanabilirdi.

"sende yok muydu yahu dolap?" dedi. sinirleri bozulmuştu fakat yine de temkinli davranıyordu. "yok" dedim, "iki aydır ilkel insanlar gibi yaşıyorum. kaşarı geceleri balkona koyuyor, gündüzleri ise toprağa gömüyorum." şaşırmıştı ve gözlerime bakamaz duruma gelmişti. yarın halledeceğini söyledi, ben de yaprak sarmam bozulmasın diye ofise poşetle geldim. mimarlıkla alakası olmayan on mimar diye liste yapılsa ilk üçe girerdim fakat yaprak sarmasının daha önemli olduğu günlerdeydim. 

rendera baktım, 1.5 saatte yarısı bitmişti itoğlu itin. daha düzeltmem gereken tonla detay varken buna izin vermeyen bir bilgisayar ancak yazı yazmama izin veriyordu. ben de elimden geldiğince yazıyordum. 


Hiç yorum yok: