3 Şubat 2011 Perşembe

thursday's child

başlığı bulamadım mı anında o günün hangi gün olduğu ve yanına "notları" ile yeni bir yazıya daha yelken açabiliyorum. aslında perşembe notları yerine şöyle sağlamından bir captcha ile yeni bir başlık bulabilirim ama captcha'yı direk olarak nereden bulabileceğimi pek hatırlamıyorum. o eğri büğrü gudubetlikler ancak istemediğin zaman gelir, gelir ve ilk seferde asla okuyamazsın. enessava others gibi bir tane daha çıksa, gelecek kuşaklara "bu amca böyle saçmalıkları nereden bulmuş" dedirtirdim fakat şöyle görkemli bir dedirtmek için bir şeyler indirmek istemiyorum. ne indireceğimi düşünürken çoğu zaman dikkatim dağılıyor. en iyisi perşembe notları vasatlığıyla devam etmek.

evet bugün perşembe, haftanın hızını aklım almıyor. yarın cuma ve sonra yine cumartesi. oysa her şey bir saat önce gibiydi, abraham lincoln'un şaşırtıcı dünyası ve tarihi simaları bu işe bulaştırma kararım o kadar taze ki hala üzerinde duman tütüyor. mayışa dün akşam saatlerinde ulaşıp 200'lük banknotlarla ilk defa karşılaşmayı kutladım.  yine de yunus emre'nin para üzerine basılması taraftarı değilim. cüzdanım bile ilk defa karşılaştığı bu 200'lüklere tedirginlikle yaklaştı ve ne yapacağını bilemeyip kendisini yere attı. genelde en düşük kağıt paralarla geçirdiği için ömrünü, hafiften gecikmiş bu mayış onun için kaldıramayacağı bir taş oldu. ben de ona hak verip tüm paramı bankaya yatırdım. iş bankası atm'sinde "yolda mı buldun lan züğürt" yazısı çıktı, tuşların imkan verdiği ölçüde "snn dnyanı skerim it" yazıp yolladım. parasızlığın  kaderim olduğu çok uzun yıllardan sonra gelen para bana mutsuzluk getirmişti. bankamatik bir türlü çalışıp kazandığıma inanmadığından olsa gerek polisi aramış, parayı yatırıp arkamı döndükten sonra ekip arabasını gördüm. kırmızı mavi ışıkları gözümü alıyordu ve onlarla merkeze kadar geleceğimi söyleyen polisler koluma girmişti.

tamam saçmalamaya burada ara veriyorum, gerçeği yalnızca gerçeği söyleyeceğime namusum, şerefim ve artık ömrünü dolduran superstarlarım üzerine yemin ediyorum.

bankamatiğe parayı yatırdıktan sonra uzun zamandır kontör diye yalvaran telefonumun çağrısına sonunda kulak verip bir bayiiye girdim.

- yirmi liralık kontör yükleyecektim, ne kadar?
- ee, yirmi lira!

geçen seferki on liralık kontör yüklememe onbir lira verdikten sonra, bazı şeyleri anlamaya çalışmaktan vazgeçmiştim. bazen on lira'nın onbir liraya eşit olduğu zamanlar oluyordu fakat bu eşitlik asla benim faydama dokunmuyordu. parça kontör kaynaklı bir pürüz olduğunu öğrendim ve karnımı doyurmak için migrosa gittim. 

migrosa girer girmez kitap reyonuna gitmem, benim kağıtla beslenenen mitolojik bir at olduğum gerçeğini tüm dünya'ya haykırdı sanırım fakat bir aydır almadığım uykusuz'u almaya gitmiştim sadece. geçen haftaki sayısı bitmiş, bu haftaki sayısı da gelmemişti. atlas dergisi kış rotaları eki ve geçen senenin tüm sayılarının olduğu bir cd veriyordu. bu cd'yi önümüzdeki 42 sene açmayacağımı bile bile dergiyi aldım. param vardı allahıma bin şükür ve görünüşe göre çoktan batmaya başlamıştı. sonra resmi tavuk sponsorum keskinoğlundan da tavuk alarak, sağlıksız beslenme maratonuma kaldığım yerden devam ettim. hafta sonu her şekilde amorti ediyorum kendimi, hafta içi hayatta kalsam yeter.


atlas dergisinde avanos ve peri bacaları vardı, yatmadan önce son baktığım ise kapadokya semalarında süzülen bir balon fotoğrafı olduğundan rüyamda buna devam ettim. yıllar önce yaptığım ve bir kez daha yapmak için fırsat kolladığım balonla seyahat bana rüyamda geldi, her şeyin bir rüya olduğunu bile bile bir çarşamba gecesini daha perşembe sabahına bağladım. bu sanırım perşembe notları olmadı ya. dur bakayım, bir yerden anlamsız iki kelime bulursam başlığı değiştiririm. (david bowie bana başlığı fısıldadı, anlaşılamayan tüm cümleler için özür diliyorum)


Hiç yorum yok: