5 Şubat 2011 Cumartesi

dört film birden

pazartesi sabah getirdiğim dört şahane filmi cumaya kadar izlerim projesi, dublajlı "hızlı ve öfkeli" izleyerek sallandı, "katma değer şaban" ile çatırdadı, "hababam sınıfı" ile hafiften çöktü ve "adını feriha koydum" ile de yerle yeksan oldu. dvd'leri kabından bile çıkaramadım. hele ki dublajlı ve bol "kahrolası dostum, ovv adamım, hadi yapalım bunu doğru"lu hızlı ve öfkeli'de bu haftadan umudumu kesmem gerektiğini anladım. gerçi yine çıksa yine izlerim, o filmde beni kışkırtan bir şeyler var fakat modifiye arabaların düşük iq için bir ömür tüketme yöntemi olduğunu düşünüyorum. arabalardan pek hoşlanmadığım gibi bunların yere daha yakın olup altlarında floresan taşıyanlarından da pek hazzetmiyorum. peki oyunculuk muydu beni cezbeden? hadi dostum, o lanet olası beyazların gerçekten rol yapamadığını bilmen gerek. güzel ve seksi kızlar mı? michelle rodriguez bence erkek suratlı hatta giovanni dos santos'un biraz daha yakışıklısı ve bir kadın için fazla antipatik. dom'un kardeşi olan ve esas oğlanın yazdığı esmer kızda da bıyık izi var. başka da kız yoktu filmde zaten. demek ki bu filmde beni çeken hiçbir şey olmadığı halde, dublajın o insanı kendisine esir eden berbatlığı filmin sonuna kadar kanal bile değiştirtmemiş.

ama hababam sınıfı, daha önce onlarca kez izlememe rağmen yine güzeldi. mahmut hoca, hafize ana, güdük, inek şaban, tulum derken yine yüzümde sabit bir sırıtmayla izledim bu efsanevi seriyi. keşke yenisini çekme gafletinde bulunan tüm ekibi ıssız bir adaya gönderip aç ve susuz bırakma imkanım olsaydı. onları helak ederdim, bir sonraki kutsal kitapta adlarından söz ettirir ve başka insanların ibret alması için ibret-i alem kadrosunda işe başlatırdım. yine de şener şen'in beden hocası olup beyaz çizgili kırmızı adidas eşofmanıyla döktürdüğü hababam sınıfını tek geçerim. yerli mizahta bu serinin yarısını yapan henüz çıkmadı. öyle görünüyor ki önümüzdeki yıllarda da çıkmayacak.

katma değer şaban, çok sevdiğim kemal sunal'ın çok da sevmediğim filmlerinden birisi. tokatçı, süt kardeşler, davaro gibi muhteşem ilk dönem filmleri kadar saf değil ama yine de televizyonda çıktı mı bir bakarım. rulman üzerine mercedes yıldızlı alıcıya da çaktırmadan gülerim. 

adı feriha koyulmuş olanın da filmden farkı yok, iki saat sürüyor maşallahıyla. hiçbir şey anlatmayan fakat kendisini izleten bir yapım bu da, neden izlediğim konusunda net bir fikrim yok. zengin-fakir ilişkilerinin o ucuz romanlara özgü berbat abartısı mı yoksa zengin kızların iğrenç tavırları mı nedir, içimdeki nefreti fırından yeni çıkmış gibi sıcak tuttuğu için izliyorum bunu da. hele o kabız tesadüfler, hele o kör gözüne parmağımcılıklar, sonu "oğlu" ile biten zengin eşraf, insanlık gururunu yüklenmiş emektar baba imgesi, kafası az çalışan bir abi ve yüzüklerin efendisine rahmet okutacak fantastik karşılaşmalar. sanırım televizyon izlememin sebebi, elimin altındaki kumandadan istediğim kanala anında geçebilme iktidarı.

dvd koyduktan sonra film bitene kadar onun esirisin ama televizyonda güç sende. birkaç saatlik saltanatın oluyor, reklam çıktı mı anında başka kanala zıplıyorsun. 

velhasıl planlarımın pek işe yaramadığı ama yine hızlı biten bir hafta oldu. öğleden sonra olsa da eve gitsem, akşamında en az dört kırmızı içip aromalı kuşumuz panpa'yı bağrıma bassam.


Hiç yorum yok: