15 Şubat 2011 Salı

tesadüfleri hep sevdim

wikipedia'dan başlık bulmaca, bana 2002'de tanışma fırsatı bulduğum ve büyülü gerçekçiliği yaratan adam gabriel garcia marquez'i getirdi. kütüphanenin bahçeye bakan pencere kenarına geçer ve derse gitmek yerine yüzyıllık yalnızlık okurdum. kitabı bitirdikten sonra bir gün yeniden başlayacağıma emin olarak okurdum. bazen kitabı okumayı bırakır ve kapağına dalıp giderdim ki bundan birkaç gün önce yazdığım bir yazıda bundan bahsetmiş olmam, wikipedia'nın rastgelesini daha anlamlı kıldı sanırım. sanırım kullanmayı seviyorum, bu tam benlik bir laf. bir şeyler sanıyor fakat bundan hiçbir surette emin değil. mezartaşıma bile "sanırım ölüyüm" yazdırmak isterdim. çünkü yaşadığımdan bile emin olmadığım zamanlar oluyor, muhtemelen öldükten sonra da buna benzer şeyler hissedeceğim. organdan bağımsız hisler, öldükten sonra da çalışıyor olsa gerek. 

evet günün özetini mi geçeyim, yoksa bir rastgeleye daha basıp saçmalayayım mı? okurun da interaktif olarak yönlendireceği bir blogum olsun isterdim fakat bunun html kodunu, kendiminkine eklemeye çalışırken tüm kaynak kodlarını birbirine katacağımdan ve blogumu ebediyete uğurladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam edeceğimden eminim. hızlı unutabiliyor ve sonrasında inkar edebiliyorum. bu bir hata değil, özellik. ulan ingilizcesini yazınca şık duruyordu: that's not a bug, that's a feature!

şimdi, gelelim asıl meseleye. üçüncü paragrafta asıl meseleye gelmeyi seviyorum, bu kendime olan güvenimi arttırdığı gibi dolapta bekleyen yaprak sarmasını da hatırlatıyor. gelecek asıl meselem genelde yok, bu blogun çıkış sebebi ile ilerlediği güzergah tamamen farklı olunca, senkronizasyon sorunu kronikleşiyor. bir de tüm içeriği kendim ürettiğim için, her seferinde yeni malzeme sunamıyorum. yoksa ben de bilirim internet arakçılığını, elalemin yaptığı işlerden parsayı toplamayı, her yerde bin kere görülen işleri yeni bir sikmiş gibi bir kez daha sunmayı. tamam sakinim. sadece askıların ucundaki altın toplar neden renderda gözükmüyor onu anlamaya çalışıyorum. hamit ve halil altıntop koymuştum oysa adlarını. 

ad koymak daha şimdiden on binden fazla objeye sahip projede yine çığrından çıktı, bildiğim tüm futbolcular bitti, uefanın sitesinden u-17 ne kadar topçu varsa onları da ekledim. kontrol panelinde kimi ararsan var, mahşer yeri gibi ortalık. ama ortadaki modülün adı "deli süleyman" oldu. projede ne zaman deli süleyman'ın adı geçse, o proje lanetleniyor ve işveren iflas bayrağını çekiyor. ben de bu mağaza işinden kurtulmak için bu büyüyü kullanıyorum.

patron bugün de ortalıkta gözükmedi, yarın sabahtan damlar ve ne yaptın diye sorar. ben de tüm bu yazıların çıktısını alır ve büyülü gerçekçiliğin türkiye şubesini açtım patron derim. ya gülüp geçer ya da yarından itibaren yasımı tutarsınız.




Hiç yorum yok: