30 Mart 2011 Çarşamba

a boy and a dog

otelden çıkar çıkmaz kaldırımın kenarında duran bir kırmızı tuborg görerek, sembollerle yüzümü yıkadığım bir güne başlayalı çok olmadı. bana bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi fakat işe hafiften geç kaldığımdan onu dinleyemedim. hemen otelin çıkışına gelen kızıl pelerinli bir elçiydi.

biraz daha ilerledikten sonra bu sefer tüylerine ak düşmüş kara bir köpek, yolun karşısına geçmek isterken kararsızlık çekip yolun ortasından geri döndü. yolun diğer tarafında olup da bu tarafında olmayan ne vardı? bir sokak köpeğinin bir çarşamba sabahı yetişecek bir yeri, yetiştirmesi gereken bir işi olabilir miydi? hemen beş metre önümde kararsız adımlarla yürüyen bu köpek, benim bir benzerim gibiydi. ara sıra durup insanlara bakıyor ve bir şeyler düşündükten sonra da yavaş adımlarla yoluna devam ediyordu. her zaman döndüğüm köşeden döndü, pembe vosvosun yanından geçip bana liderlik etti. hangi gün olduğu umrunda değildi belli ki. tam yola çıkacakken de durdu, ben yolun karşısına-ofisin olduğu bloğa geçtim; o ise geri dönüp gözden kayboldu. bakışlarında ezilmişlik ve çaresizlik olan, akşama kadar ne yapacağını bilemeyen bir sokak köpeğiydi; insanlara bakarken hiçbir yakınlık duymayan beni kendisiyle yüzleştirdi. 

rüyamda saçlarımın döküldüğünü görüyordum, bunun tabiri ise: servetimin gideceği ve halkın gözünden düşecek olmammış. servetim zaten yok, halk ile yolum ise  sadece market alışverişinde kasa kuyruğunda beklerken kesişiyor. onların gözünden düşeceksem bunun pek dikkate alınır tarafı yok.

tikveşli yoğurt alıp halkının gözünden düşen kral, elçi olarak gönderilen kırmızı tuborg'u da huzuruna kabul etmedi. kara bir köpeğin onu uyarmaya çalıştığı bir çarşamba sabahında, "böyle krallığın amına koyarım" deyip ofise girdi.



Hiç yorum yok: