17 Mart 2011 Perşembe

dalgınlığın kısa tarihi

her şey iki hafta önce başlamıştı; hsbc'ye gidip kredi kartı işlemleri halledeceğim diye ofisten çıkmış ve iki saat sonra geri döndüğümde, yapmak için çıktığım ne varsa hiçbirini halledememiştim. şubeye yirmi metre kala mcdonalds görmüş ve tadını çoktandır unuttuğum big mac'i yedikten sonra da bankadan sıra numarası almaya karar vermiştim. doksan kuruş farkla daha büyük seçim almadığım bir cumaydı ve yemeği yedikten sonra hafızayı sıfırlamıştım. mcdonalds'tan çıkıp şubeye gitmek yerine, teşekkür ezgileri mırıldanan midemin önderliğinde deniz kenarına inmiş ve dalgalara bakmıştım.

geçen cuma yine aynı amaçla ofisten çıktım, şubeye yirmi metre kala mcdonalds'ı gördüm fakat bu sefer üstün iradem sayesinde önce şubeye girdim. big mac'i çıkınca yiyecek ve sonrasında iş bankasına uğrayıp bilyoner hesabıma para aktaracaktım. planlarım ortalama bir insan için basitti, hatta yeterince eğitim verilmiş kel bir maymun bile bunları yapabilirdi. fakat ben yapamadım. şubeden çıkıp mcdonalds'a girdikten ve doksan kuruş farkla daha büyüğünü elde ettikten sonra, gerçekle olan bağlantılarım yine koptu. atm'den para aktarımı yapacakken, bankonun önünde kredi kartı başvurusu için kutucuk dolduruyor buldum kendimi. ikinci bir karta ihtiyacım yoktu, bunu planlamış bile değildim fakat annemin kızlık soyadının üçüncü harfinde kendime geldim. on iki haneli uzun bir soyadıydı ve hiçbir güç benim bunu tamamlamama yardımcı olamazdı. kağıdı yırtıp şubeden çıktım. 

eğer babamın değil de annemin soyadını almış olsaydım, kanunlar anaerkil bir sistemde düzenlenseydi, rahatlıkla ortaokul terk olurdum. on iki haneyi o küçük dairelere kodlayana kadar sinir krizi geçirir ve bir ustanın yanında zanaat öğrenirdim. altın bileziğimi takardım koluma ve yirmi sekiz yaşında dalgınlıkla oradan oraya sürüklenen kafası karışık bir adam yerine, muhtemelen en az üç çocuk babası bir bıyıklı olurdum. dükkanımda oturur ve  sürekli çay içerdim. bıyıklarım çay kokardı. neyse ki soyadım kısa, bir yere kodlarken sakinliğimi muhafaza etmeyi başardığımdan kapı gibi mimarlık diplomam var. var da ne oluyor anlamış değilim, bir yer bile diplomamı görmek istemedi ya lan? bir tek askerlikte işe yaradı desem, 2009 kasımından beri devam eden şık bir davam var. 20 yaşında gidip 15 ay yapıp gelsem, bunun etkisi çoktan bitecekken ben geçen hafta tam olarak şimdi gibi elmalı adliyesi'nin bozkıra bakan yarısahasında dilekçe yazıyordum. 

neyse ki bir şekilde hafta sonuna ulaşmayı başarabiliyorum, en azından takvimin hızı benim insiyatifimde olmadığından dalgınlık kaynaklı problemler yaşanmıyor. saatleri bir saat ileri-geri alırken de pek umursamıyorum, çünkü geldiğim noktada hangi saati yaşadığımın pek önemi yok. günlerim ve mesai saatlerim aynı, akşamları da erkenden uyuyorum.

öyle ki, size bu yazıyı üç saat ileriden yazıyorum. şu an benim gezegenimde saat 14.55.






Hiç yorum yok: