28 Mart 2011 Pazartesi

dream brother

sıradanlıktan dem vurduktan hemen sonra, daha önce görmediğim bir peri, ofisin camına kendinden ışıldayan bir çubukla dokundu ve o andan itibaren hayatım gerçek dünyadan bir kademe yukarıya çıktı. birkaç kelime, birkaç isim ve biraz müzik. kendimi birdenbire bir çizgi filmin önünde buldum: 

l'illusionniste

biraz büyünün kimseye bir zararı olmazdı. yerdeniz büyücüsü'nü tekrardan okumayı düşündüğüm bugünlerde, beni çevrenin sorularından ve iş hayatımın alabildiğine renksiz geçmesinden çekip kurtaracak şeylerden birisi de sanattı. sinema ya da müziğin kaçıncı sanattan sayıldığını ve bunların yanındaki rakamları merak etmiyorum. sanatın halk için mi yoksa sanat için mi yapılması gerektiğini de daha önce düşünmedim. tek derdim, kendimi gerçeğin deli gömleğinden alabildiğine kurtarmak oldu. jules verne bana zamanında epey yardımcı olmuştu, sonra da bir hokkabazın albüm kapağını süslediği queen. bazen jack kerouac aldı beni yanına bazen de uzun ihsan efendi. üstü açık bir impala'nın arka koltuğunda, güneşin altında afrika'da dolaştığım da oldu, bir albay'ın idam mangasında ölümü beklediğim de. hani yurtdışına çıkmış değil bedenim fakat ruhum bir başka galakside oturup samanyolu'nu dahi izledi.

birkaç isim, biraz jeff buckley ve birdenbire parlayan bir film. işte hayatım bu kadar kısa sürede renklenip bir amaca kavuşuyor. bu hafta çizgi film izlerim, animasyon izlerim. zaten film indirmenin film izlemekten daha kısa sürdüğü bolluk günlerine sonunda ulaşmışken, tek problem buna zaman ayırmak oluyor. bir buçuk saatlik animasyonun güzelliğinde kaybolmak isterken, tek bir kare render almak şu anda olduğu gibi dört saati bile aşıyor. ne zaman ki eğrisel bir cam ve bundan yansımalar söz konusu oluyor, bilgisayar resmen can çekişiyor. öyle yüklü bir sahne de değildi halbuki, neden böyle şeyler yapıyor anlamadım. deri koltuklar ve bej mermerler, beyaz lakeden bir banko, ahşaptan bir kuşak, alçıdan bir tavan ve vesaire...

yapmak istediklerini hayatlarının merkezine oturtan insanlara ne kadar imreniyorum anlatamam. bir çizgi film yapan adama, tek başına animasyonla uğraşanlara, eserleriyle dünya'nın dört bir köşesine ulaşanlara, elalem ne der diye bakmadan burnunun dikine giden cesur insanlara olan sevgim, kendi sınırlarımı aşıyor. kendi hayatımı, başkasının hayata getirdikleri üzerinden idame ettiriyorum. düşlerim, gerçeklerin üzerini bir örtü gibi kaplayınca da istemsiz daha mutlu oluyorum. bu hafta, hayal gücü teması yapalım bakalım. maaşa günler kala, yapacak daha iyi bir şey yok.


Hiç yorum yok: