1 Mart 2011 Salı

gittikçe yükselen haller

içimde sabit kalan sıkıntı haftalardır geçmek bilmiyor. özellikle hafta içleri onunla birlikte yaşıyorum, sanki karnımda lanetli bir cenin var ve gün geçtikçe büyüyor. sabah erkenden kalkıp yatağımda uzanırken, biraz sonra olacak her şeyi tahmin edebiliyorum fakat canımı ölesiye sıkan şey rutinin bilinebilirliği değil. tanısını koyamayacağım bir dert bu, gücünü türlü kaynaklardan alıp başa çıkamayacağım bir hale geliyor. birisine anlatmakla çözülmediği gibi yazmaya çalışmak da bir sonuca varmıyor. bilinmez bir sıkıntının pençesindeyim ve bu ölümcül bir umursamazlık yaratıyor. herhangi bir konuya odaklanamadığım gibi, yapmam gerekenleri de yerine getiremiyorum. çalışma isteksizliği mi bunu yaratıyor yoksa tavuk mu yumurtadan çıkıyor bilemiyorum. kafam karmakarışık ve bir süredir bu şekilde ilerliyorum. sinirlerim beyinden bağımsızlığını ilan etti, dün ilk yarıyı üç sıfır geride kapatıp ikinci yarıda beraberliği yakalayan ve sonunda şampiyonlar ligi kupasını kaldıran liverpool'un altı sene önceki şampiyonlar ligi finalini izlerken gözlerim doldu mesela. genelde sadece tüylerim diken diken olurdu. 

her hafta başka bir iş yetiştirme sıkıntısı da bu karmaşık ruh halimi tetikliyor. geçen hafta deri mağazasının ilk kısmını bitirdikten sonra otele başlamıştım, şimdi ise bu otelin içinde bir noktadayım. deri koltuklar ve bir kenara toplanmış perdeler var. sehpa ve puf da cabası. bu benim için zor değil fakat bir şekilde odaklanamıyorum. altta pencereler açıkken de başka şeylerle ilgilenemiyorum. dün akşam ofisten çıktıktan sonra bir internet kafeye gidip saatlerce oturmak ve yazı yazmak istedim. gecenin yarısına kadar, başka bir hayatın içinde yaşamış da sonunda bunu anlatmaya karar vermiş kadar fakat sabah erkenden kalktığım için yorgundum ve otele döndüm. bir tencere yaprak sarmasını yedim, televizyona baktım ve çok geç olmadan uyudum.

rüyam saçmalıklarla doluydu, trafik kazası geçirdim ve araba porsche idi. sonra arabanın içinde olmadığımı ve bunun bir bilgisayar oyunu olduğunu anladım. bir mağazayı yetiştirdim ilerleyen etaplarda, raflar son anda takıldı ve müşterileri beklemeye başladık. başka bir patron vardı ve istekleri bitmiyordu. bir televizyon kanalına süleyman demirel canlı bağlantı yaparken, kendisinin süleyman demirel olmadığını ve ingiltere'den hazreti şahin adında birisi olduğunu itiraf ediyordu. dayım ingiltere'de yaşıyor ve adı şahin.

sabah erkenden kalktım ve biraz sonra başıma gelecekleri gözümden geçirdim. köşeyi döndükten sonra yine pembe vosvos olacaktı. ofise girip bilgisayarımı açtıktan sonra mutfağa yönelecek, windows tamamen açılıncaya kadar da kahve yaparak zamandan tasarruf edecektim. önce internette şöyle bir dolaştıktan sonra gün boyu tanrının on emri gibi sabit kalacak pencereleri açacaktım. her şey alabildiğine olağandı yani, geçen ay olduğu gibi.

şimdi öğlenin ortasındayım ve yemeğe çıkıp çıkmamak arasında kararsızım. çıkarsam işlerin kalacağını düşünüyorum, çıkmazsam da işlere bakmaktan ziyade internette dolaşacağımı biliyorum. içimden çalışmak gelmiyor, ne yapmak istiyorsam onu yapmak istiyorum da diyemiyorum. şu anda herhangi bir yerde olmak gibi bir isteğim yok. 

içimdeki sıkıntı, parkta bağırarak top oynayan çocukların çığlıklarıyla daha da artıyor. biraz behzat ç. izlemenin dışında hiçbir şeyin işe yaramayacağını biliyorum.



Hiç yorum yok: