28 Mart 2011 Pazartesi

spring point township

baharın gelişiyle ilgili bir başlık bulmanın ne kadar zor olduğunu fark edip wikiye girdim ve rastgele maddelere basmaya başladım. daha ikincide bu geldi, amerika'da bir idari birimmiş fakat içinde spring geçmesi bana yetti. gerisi beni ilgilendirmez. 

ilkbahar ile birlikte zaten yeşil olan antalya coğrafyası biraz daha yeşillenmeye başladı. yaprağını dökmekten pek hoşlanmayan ağaçların dağları kapladığı ve yol boyunca ilerlediği dünya'nın bu en güzel kentinde, havalar henüz denize girebilecek kadar ısınmasa da, doğa yürüyüşleri için ideal sıcaklık mevcut. mayısla birlikte fazla güneşte dolaşmak, istenmeyen ölümler gibi tatsızlıklara neden olabiliyor. benim kafa kalınlığım, güneşin beyne zarar vermesini engellese de herkes benim kadar kalın kafalı değil. üzerine etraflıca düşünecek bir konu bulduğum vakit, çölü bile geçebilirmişim gibi geliyor. geceleri masalların anlatıldığı çöl kentleri hala var mı bir yerlerde acaba,  kumun şekil verdiği insanlar ve onların kavruk yüzleri. küçük pencerelerden içeri sızmaya çalışan sarı sıcak ve bir deve kervanının aheste ilerlemesi. her şey camel'in albümlerinden kopmuş, evren de latimer'in notalarından dökülmüş gibi. şüphesiz, biz dünya'yı altı günde besteledik.

rajaz'ı artık çalışırken ya da başka bir işle meşgul olurken dinlemiyorum. en son dinlediğimde kara bulutların beni aralarına alacak kadar yaklaştığı bir olimpos vaktinde, kimsesiz taşların üzerinde dinlemiştim. biraz bira sonrası kale'nin gözetiminde uzanmak ve hem kendimin hem de kendimden geriye kalanın geçmişini düşünmek, beni sıradanlığın pençelerinden kurtarmıştı.

sıradan insanların pençeleriyle karşılaşmak ise dün gerçekleşti. geniş katılımlı bir piknikte dört farklı insanın bana dair ortak endişesi: artık sırada evliliğin olmasıydı. hele manyaklara bak. aynı adamlar on sene önce üniversite sınavı endişesinden, beş sene önce okulu bir an evvel bitirmek gerekliliğinden, iki sene önce askerliği aradan çıkartmanın her şeyden öte olduğundan, bir sene önce de bir an önce işe girmenin yapabileceğim en hayırlı işlerden birisi sayılacağından bahsetmişti.


 artık dün de "her kuşu siktik, bir leylek kaldı" frekansından girince, bir daha geniş katılımlı pikniğe katılmamaya karar verdik. hayır, aklına başka bir şey gelmiyorsa sus. mangalı yelle, közlenmiş patlıcan soy. bana bir sonraki aşamayı hatırlatma ki bir sonraki aşamam evlilik falan değil. şu yurtdışına gitmeyi gizliden gizliye epey düşünür oldum. mimar olmak benim için bıyıklı nikah memuruna evet demekten çok daha önemli. ne adamlar gitmiş yurtdışına benim dönemden, adam amerika'yı boydan boya geçmiş amına koyayım; ben daha render bekliyorum. öyle mi olsa böyle mi olsa diye resepsiyon çiziyorum. yazdıkça sinirlendiğimden hoşgeldin bahar deyip kaçayım bari. bir şeyleri önlenemez biçimde yanlış yapıyorum!




Hiç yorum yok: