mayıs, yıllardır bana rengini bile tarif edebileceğim bir mutluluk veriyor. yarı saydam bir turkuazdan bahsediyorum, denizde ya da denizin kenarında yıllarını geçirdikten sonra keskin kenarlarını yitirmiş camlara benziyor. her şey yavaştan yoluna girerken, ne kendimin önceki haftalardaki halini anlayabiliyorum ne de benden geriye kalan diğer şeyleri. şimdi iyiyim, geçen haftanın şimdisinde ise tam anlamıyla berbattım. çok mutlu olmak gibi anlamsız isteklerim yok, çünkü "çok" benim nefret ettiğim bir sıfat coşturan. bir cümlenin herhangi bir yerinde "çok" varsa o cümleye olan inancım da, o çoklukla aynı oranda azalır. seni özledim ne kadar güzelken, seni çok özledim sakattır, sakatattır.
çok mutlu ya da çok mutsuz olmak gibi beklentilerim yok, herhangi bir şeyde en iyisi olmak gibi hastalıklı hırslara da sahip değilim. idare edeyim yeter, zaten elli sene sonra olmayacağım bir dünya'da inan bana yardırmak istemiyorum. yüzümü dökmek, sevinç taklaları atmak, kalabalığa hitap etmek ya da halkımı selamlamak da tercih ettiğim seçenekler değil. fazla darlanmadan bu dünya'daki zamanımı geçireyim yeter, bir sonraki hayatımda kim olursam olayım. yine de kraliyet ailesine mensup sinir hastası bir dük olup günaşırı sürek avına çıkmak isterdim.
neden böyle darmadağınık peki yazılar? çünkü bu benim tarzım mı? hayır, sadece sabah başladığım yazı türlü badirelerden geçiyor ve saat üçe yaklaşırken daha yeni üçüncü paragrafa geçmiş olmanın şaşkınlığıyla neyden bahsedeceğimi pek kestiremiyorum. yazıya başlarken mutluydum, zangoçlar ve pelerinli şansölyeler biliyor ya şimdi de mutluyum. neden peki? hakkım var mı mutlu olmaya? var tabi lan, elli kağıt zam almakla birlikte henüz çıktığım evi çok sevdim. dayım ingiltere'den birkaç saat önce geldi, buzdolabı aldım ve artık sarhoşken de yazı yazabileceğim. penceremden güzel ağaçlar ve çiçekler görünüyor, merdiven adı verilen düşey sirkülasyon madrabazlığıyla uğraşmayacağım, yemek yapıp bunu yedikten sonra huzurlu timsahlar gibi uyuyayacağım ve kablotv sayesinde nba izleyeceğim günaşırı. daha ne olsun? haydari yapabilme özgürlüğünü yeniden kazandım.
evin fotoğraflarını ve tim burton esintileri taşıyan zeminini de bir ara koyarım. tuborger; gerçek zamanlı bir zaman yolcusunun sıradan hayatı ve tüm detayları!
3 yorum:
1 borcam alıp gelecez kısmetse...
borcam seti şart, bardakları falan da olsun ki dosta güven, düşmana korku vereyim
hayırlı olsun. hahahha "güzel paylaşım"
Yorum Gönder