21 Şubat 2011 Pazartesi

zannedersem tek eksiğim

insanlık tarihi için epey yoğun bir hafta sonu geride kalmış gibi görünüyor ve ofise geldiğimden beri daldan dala atlıyorum. hepsini tek tek değerlendirmeye çalışmak bile hafta sonunun toplam süresinden uzun olacağından, satır başlarını yazayım. şaka lan, ne satır başı manyak mısın?

adam, topu panyaya atıp potaya kolunu sokarak smaç bastıktan sonra arabanın üzerinden başka bir smaçla şampiyon oluyor, sen daha ne satırından ne başından bahsediyorsun bana? başka bir herif, üç topu alıp yere inmeden hepsini çemberin içine vuruyor, sen daha ne ofisindesin hangi pazartesiden dem vuruyorsun?

allstar hafta sonunu davarlar gibi uyuduğum için izleyemedim fakat daha öğlen olmadan, hangi siteye girsem arabanın üzerinden geçen griffin'i gördüm. oradan youtube'a sektim, maç özetleri, ilginçlikler, mailler, haftanın beğenilenleri, messi'nin amansız çalımları, liverpool'un son durumu derken herhangi bir modern insan gibi bilgi yığını altında kaldım. resmen soluksuz bıraktı beni hafta sonu neler olduğu. bütün bu olanlardan bağımsız, arykanda kentinin taş duvarları ve kemerleri arasında dolaşıp daha sabah doğmuş bir oğlağın fotoğrafını çekmenin bedelini daha pazartesiyi yarılamadan ödedim. 

şimdi ise hastalık başlangıcının o insanı çileden çıkartan evresindeyim. burun akıntısı, göz yaşartısı ve bunların benim sakin yaradılışıma olan negatif etkiler. öğlen arasına çıkan çocukların çığlıkları iç kulağa kadar saplanan kulaklıkları bile bertaraf ediyor. death dinlerken bile çocuk cıvıltısı duymak ne demek bilir misin abidin? zıtlıkların dostça mücadelesi.

bu hafta, mitoloji haftası yapıp arykanda ekseninde antalya'nın binlerce yıllık kentlerini incelemek ve bloga arkeolojik bir çeşni katmak hevesindeydim fakat banyodan sonra gelen ölümcül rehavet, fotoğrafları bilgisayara dahi atamadan beni kıskıvrak yakaladı. fotoğrafsız da olmaz bu işler, oku oku nereye kadar. bu hafta da saçma sapan yazılar ve daldan dala sekmelerle geçsin, mart ile birlikte artık bir faydası olan yazılara başlarım. fotoğraf çekmeye de başlarım geç batmaya başlayan güneşin yarenliğinde. dün güzel fotoğraflar çekmiştim halbuki.

iş durumu: mağazanın ilk kısmı beğenildi, otele geri dönüp dairesel bir cephe ve odaların içlerini yapacağım. bunlarla hafta biter gibi. 

yaprak sarması seviyesi: yeterince var, salı akşamına doğru gözyaşlarıyla son sarmayı ağzıma atıp tekrar köfte ekmek-tavuk ekmek döngüsüne girerim.

müzik: radiohead - the kings of limb (pirate edition)

film: the king's speech (bu hafta mutlaka izleyeceğim)

uğurlu taşı: akik.

uğurlu sıfatı: sikik.



4 yorum:

Adsız dedi ki...

O oğlağı görebilecek miyiz?? :)

mies dedi ki...

evet, gelecek hafta güzel bir fotoğraf sadece bu adreste:) oğlak ve annesinin antik kentteki ilk günü.

Adsız dedi ki...

ahaha, "az sonra" diyeydin eyiydi, gelecek hafta biraz uzun bir süre gibi geliyor kulağa.
neyse, biz de bekleriz işimiz ne :)

sevgüler

funda dedi ki...

Ejderha...