29 Nisan 2011 Cuma

unutulmuş börekler

biraz sonra batacak güneşin odamın içine dolduğu ve günün birinde ölecek olmanın o kadar kötü olmadığını düşündüğüm bir akşam üstünde, yatakta çaprazlamasına uzanıyordum. biraz önce bitirdiğim ayranın şişesi yatağın ucundaki sehpadaydı ve mutsuzdum. ne yapsam geçmeyen bir mutsuzluğun pençesindeydim, belli bir amacım ya da beklentim yoktu ve börekler ofisteki çekmecemde kalmıştı. tek yapmam gereken kahrolası börekleri gelirken yanımda getirmek ve markete uğrayıp ayran almaktı. markete uğrayıp ayran aldım, lobisi tadilata giren otelin önünde otelin sahibi şehabettin abi'ye yakalanıp duvarların ne renk olması konusunda fikir verdim. öyle berbat bir planı vardı ki lobinin, yapılacak en işi şey duvarları kese kağıdı rengine boyamak yerine yeteri miktarda patlayıcı ile havaya uçurmak olacaktı. elimde ayran ve sırt çantamda olduğunu sandığım böreklerle odama çıktım. işte son günlerimi geçirdiğim katatonik odam, 37 ekran televizyon karşısına konuşlanmış yatağım ve yatak başımda kitaplarım. vantilatör, giyotin pencereler, lanetli bir buzdolabı ve küçük balkon. aylardır burada nasıl kaldığımı düşünmeden sırt çantamı açtım ve böreklerin orada olmadığını gördüm. çantanın üzerinde impossible is nothing yazıyordu ve böreklerin birdenbire kaybolması bence impossible idi fakat börekler "nothing" değildi. akşam yemeğim olacaktı onlar. açtım, ay sonu nedeniyle parasızdım ve tek sahip olduğum şey bir şişe ayrandı. ayranı aç karnına içersem uyuyacağımı ve bir sonraki gün böreklerle kahvaltı yapacağımı düşündüm, hala bir aptal gibi kendimi avutmaya çalışıyordum.

ayranı kafaya diktim ve bitmeye yaklaşan yaşama sevincimle yatağıma uzandım. yemek yemek dışında hiçbir şey yapmak istemiyordum. gözlerimi kapattım, başka şeyler düşünmeye çalıştım fakat tek gördüğüm bir kebabın silueti olunca lanet edip yatağımdan kalktım. üzerimi değiştim ve bir koşu otelin yanındaki kebabçıya gidip bir dürüm söyledim. adana kebabı yaptığını iddia eden bir yerdi ve örümcek hislerim, bana burasının da adana kebabına yaklaşamayacağını hissettirdi. kebap gelene kadar masada duran ve antalya sosyetesinin resmi yayın organı olan dergiye baktım. gece hayatı, parlak ve zayıf kadınlar, koca kafalı ve zengin adamlar. bir yerden çıkıp başka yere eğlenmeye gidiyorlardı ve görünüşe göre benden mutlulardı. çekmecelerinde unutulmuş börekler yerine başka şeyler vardı. dahi anlamındaki de'yi hiçbir yerde ayırmayan orospu çocuğu editörlerine küfrederken kebabım da geldi. otele geri girerken tekrar şehabettin ve tekrar fikir belirtme. otel deja vu -  bu lobiden bir kez daha geçmiştiniz.

kebap yedim, televizyonda tartışan insanlara baktım, biraz kitap okudum, istanbul'dan geçecek kanala dair pek bir şey düşünmeden, hafiften azalan mutsuzluğuma iyi geceler öpücüğü verip gözlerimi kapadım.

uzun bir uykudan sonra uyanıp ofise gelirken, börek yemek için ne kadar güzel bir gün olduğunu düşünüp gülümsedim. çekmecede beni bekliyorlardı ve akli dengem sanıyorum ki yeterince normal değildi.



Hiç yorum yok: