20 Aralık 2010 Pazartesi

güneşsiz pazartesiler

cumartesi akşamı başlayan hafta sonu şenlikleri, dün gece behzat ç.'nin bitmesi ve banyoya girmemle trajik bir şekilde son buldu. aynen eski günlerde olduğu gibiydi pazar akşamı; kasvetli, sıkıcı ve suçluluk duygusu uyandırıcı. sanki son anda aklıma gelen bir ödev gibiydi yine, bir sonraki gün sabah beş gibi kalkıp altı otobüsüne bindikten sonra sekiz buçukta ofiste olmak yeterince can sıkıcıydı fakat pazar akşamını da köhne bir otel odasında geçiremezdim. bunu kendime yapamazdım, hafiften yanan odun sobasının üzerindeki portakal kabuğu sanki yıllar öncesinden gelmiş gibiydi, banyo yapıp çantamı hazırladıktan sonra usulca yorganın altına kıvrıldım. 

cumartesi akşamı 3'er kırmızı ve birer gold ile, okey masasında son buldu. öncesinde oynadığımız pes'te kardeşimin brezilya ile beni perişan etmesi ise günün en can sıkıcı olayıydı. bilgisayarımı ve fotoğraflarımı özlemişim, birkaç bin fotoğrafa baktıktan sonra da içeriye geçtim. okeyin dördüncüsü gelmişti ve masaya davet ediliyorduk. barcelona yine erken kapatmıştı maçı, evindeki tüm maçlarını kazanan espanyol'un serisi son bulurken ben de o sırada okey atarak kendimi kurtarıyordum.

pazar sabahı oynanan pes'i de kardeş kazandı, yobaz gibi pes 10 oynuyoruz hala ve liverpool gerçekte neyse oyunda da o. maçın kaderini değiştirecek adam sayısı o kadar az olup gerrard da son maçta kırmızı kart görünce, pato itinin son saniye golüyle yine yenildim. tarihte hiç iki onluğu kardeşime karşı kaybetmemiştim. kahvaltıdan sonra rotayı çizdik, finike-demre arası gizemli koylar bu havada iyi fotoğraf verirdi. bulutlar ise suluboya fırçasından çıkmış gibiydi. andriake'ye varır, birkaç bira içip müzik dinledikten sonra da hava kararmadan geri dönerdik. planlar belirsizdi, yol nereye götürürse artık.

mat turkuaz deniz yanıbaşımızda uzanırken genpa'dan iki kırmızı bir gold almak için durduk, içeri girdik ve daha önce defalarca olduğu gibi tuborg dolabının çalışmadığını görünce söverek çıktık. koca ilçede tek bir adam kalmış tuborg satan fakat o adam da tuborg satmayı uzun zaman önce bırakmış. umudu kesmişken şarküteri dolabının dibinden iki kırmızı bir gold çıkardı, sadece bunlar kalmış. pazar günü fazla karşılaşılmayan mucizelerden birisiydi, yazın insanların istila ettiği koylar ise çoktan kafa dinlemeye başlamıştı. mavi deniz, sarı dağlar ve ağaçların yeşili kompozisyonundaki tek eksik renk kırmızıydı, onu da yanımızda götürüyorduk. yağmur arasıra bastırıyor ve müziğe anlam katıyordu. gökliman'a inerken have you ever seen the rain çalıyordu. vahiyler bile bu kadar isabetli olmuyor çoğu zaman.

koylarda dura dura demre'ye vardık, ismi olmayan kırmızı kayaların çevrelediği küçük bir koy fotoğrafını çekmemiz için bir an önce tasarlanmış bir stüdyo gibiydi. kum inceydi, ileride bir adam tek başına bira içip cengiz kurdoğlu dinliyordu. sarı çizmeleri vardı ve canı bir şeye sıkılmış gibiydi. kayaların üzerinden sektik; hayat, evren ve geri kalan her şey üzerine biraz konuştuk ve tuborg'un en iyisi olduğuna karar verdik. yollarda kimse yoktu, gemiler kızağa çekilmiş ve havaların ısınmasını bekliyordu. insan ırkına dair pek bir iz yoktu, terk edilmiş bir kıtaydı sanki.

güneş çok seyrek de olsa varlığını belli ederken, denizin kenarındaki dev kökler sürreal bir tabloyu anımsatıyordu iyi geçinen iki kardeşe. 

kayanın üzerinde dikilip dalgadan kaçmaya çalışırken kaçamadım ve dev bir dalga, beni kışın denize girmiş kadar ıslattı. sesten hızlı olmadığım gibi sudan da değilmişim, dün akşam saatlerinde anladım. hava erken kararınca eve dönmenin vakti geldi, kırmızı'nın etkisi azalmıştı ve her şey normale dönüyordu. saatlik peri masalı bitmiş ve gerçekler yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlamıştı. yarın iş vardı, akşamına da banyo. behzat ç. olmasa gerçekten kötü bir akşam olurdu fakat pilli bebek'in sponsorluğunda bu şahane dizi, bir süre daha oyalardı beni. 

şimdi ofisteyim, dev uygulama projelerine başlamak için patronun gelmesini tedirgin bir ruhla bekliyorum. ne kadar geç, o kadar iyi. geçen hafta 60 saatten fazla çalışınca yeniden bir inançsızlık söz konusu oldu işe dair, hele ki kahrolası motif-ferforje? uygulama çizerken geçireceğim cinnetler yavaştan da rezervasyon yaptırmaya başladı, bu hafta zor geçecek anladığın gibi esteban. 

ama yeniden cumartesi olacak ve sırt çantamı alıp eve doğru giderken de tebessüm edeceğim.



Hiç yorum yok: