7 Aralık 2010 Salı

rajaz'ın kareleri

evdeki son günümü her zamanki rituellerimi sırayla yaparak geçirme ısrarı beni değil fakat annemi şaşırttı, sinirlendirdi ve yıldırdı. sanıyorum ki beni çılgın bir tempo içinde görmek istiyordu fakat sakinliğimi kaybedecek değilim. her şey yoluna girer, mevsimler kimseye sormadan geçer. başımı sokacak bir yuva bulduktan sonra normalleşme sürecimi tamamlarım. düzenli, güzel ve hafiften planlı bir mimar olurum. bu bir olay değil, zamana yayılmış bir olgu. 

bu sakinlikle kahvemi yaptım ve rajaz'ımı açtım, nereye gitsem yanımda götüreceğim temel gereksinimimdi. var olan ve olacak her şeyi bana söyleyen 8.15'lik bir kahindi. winamp listesi, rajaz'ın 3274. şarkı olduğunu söylerken, bu numaralı fotoğrafları en sevdiğim beş yazılımdan biri olan avafind ile arattım. iki tane fotoğraf geldi, birisi istanbul'da istiklal'in karşısında bir mekanda otururken rastgele caddeyi çekmişim. hatalı pozlama, camda hafif yansıma. fransız konsolosluğunun söveli pencereleri var, havalar da biraz soğuk sanırım. herkesin üzerinde ince bir ceket mayıs olmasına rağmen. rastgele fotoğraflar, beni o zamana rahatlıkla götürebiliyor. bir önceki ve sonraki fotoğrafa bakarak o günkü güzergahımı çıkartabiliyorum. fotoğraf işini hiç askıya almamak lazım, ne zaman nerede karşıma çıkacağı belli olmayan bir sürü kare, şu anda harddiskin derinliklerinde. işte istanbul zamanından ve rajaz'ın numarasında yaşayan o kare. gerçekten başarısız.



rajaz'ın getirdiği ikinci kare ise yakın geçmişten, 3 ağustos 2010'un çöl sıcağından. sevgiliyle laura'ya gidip inception izlemiştik. akşam serinliğinde ortalıkta dolaşabildiğim mantıksız günlerdi, lara plajındaki kumdan heykellere gitmek bile akşam yedi gibi ancak mümkün olabilmişti. kumdan heykeller sergisini sivil girişi 8, öğrenci 4 liraydı. ikimiz de öğrenci değildik, onda dört beş sene öncesinin öğrenci kartı bende ise mezunlar derneğinin verdiği bir saçmalık vardı. fakat kapıdaki adamın adı da ahmet, mehmet değil david'ti. david, bizim kartlara baktı ve öğrenci olduğumuza inanıp 4'er lira aldı. sinemaya da gnctrkcll sayesinde, tek bilet fiyatına gitmiştik. hatta yemeğimizi bile burger king'ten tek menü fiyatına yemiştik. bir avokadonun iki yarısı gibiydik belki de, sevimliydik. kumdan heykeller sergisi, batan güneş sponsorluğunda devam ediyordu. mitolojik isimler tüm endamlarıyla lara kumsalında dikilirken, palmiye ağaçları ve kumlar mısır'daymışız gibi hissettiriyordu. 3 ağustos 2010 sıcak ve güzel bir gündü, antalya'nın dolmuşları gerçekten yavaş ilerliyordu.


şarkı biterken annem neden heyecan yapmadığımı ve antalya'ya neyle gideceğimi sordu. süperstarlarım yeni bir iş için hazırdı, ülkeyi dört döndükten sonra vardığımız noktadan ikimiz de memnunduk. kalacak yerimiz de yavaştan ortaya çıkmaya başlamıştı, geçici süreliğine bir apartın odasında kalmak ve tüm faturalardan muaf olmak işime gelirdi. yeni bir hayatın başlamasına bir günden az bir süre kalmışken, her zamanki gibi evde oturuyor ve neden sürekli geçmiş zamanlı cümleler kurduğumu anlamaya çalışıyordum.

Hiç yorum yok: