2 Aralık 2010 Perşembe

her şey yerli yerinde

dört biranın rehavetiyle uzandığım çekyatta sızmış kalmışım, kendime geldiğimde kafam 180 derece dönmüştü ve sırtıma bakıyordum. yerimden kalkıp kafamı şık bir hareketle eski haline getirdim, ışık ve televizyon açık kalmıştı. reklamlar vardı, saat başı evde devriye atan annem bu gece şaşırtıcı şekilde ortalıkta dolaşmamıştı. rezil uykunun tadı damağımdaydı fakat devam edemezdim, tamamen dönmüş bir kafayla ileriye değil sürekli geriye bakardım ve dikiz aynası kullanan ilk insan olabilirdim. bu da muhteşem olmasını beklediğim normalleşme sürecini sekteye uğratırdı. gelecek haftadan itibaren bir değişim yaşayacak ve içinde bulunduğum dalgınlık-vurdumduymazlık-hayalperestlik ve adamsendecilik dörtgenine bir daha adımımı atmayacaktım. bir değişim şarttı ve miladi takvimler bu değişim için doğru zamanın bu aralar olduğunu söylüyordu. itaat edecektim. tüm disiplinimle kalktım yatağımı açtım, hava hafiften soğuktu. dünyanın en kalın battaniyesini üzerime çekip ışıksız bir odada gözlerimi kapadım.

uzun zamandır ilk defa sabah kalkar kalmaz mimarlık üzerine düşündüm, masif ahşaptan bir masa ve yere kadar inen camlar vardı. mekanları duvar değil kitaplar bölüyordu, onlar da insan boyunda değil bel hizasındaydı. büyük camlardan içeri giren ışık lambaları gereksiz kılıyordu, vadiye yüzünü dönmüş tek katlı ve zemine yayılmış bir evin imgesi üzerine düşünmek, bugünden itibaren bir şeyler tasarlamaya başlamak ve unutulmuşları yeniden hatırlamak için şevk verdi. güzel olacaktı, istediğim şehirde istediğim işi yapacaktım. 

yatağımdan uzun zaman sonra keyifle kalktım, odaklanmaya başlamıştım. bununla birlikte bir yeraltı edebiyatı dergisi, yazdıklarımla ilgilendiğini ve değerlendirilebileceğini söylemişti, açıkçası kendime fazla şans tanımadım. yeraltı edebiyatı hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyordum, öğrenmek için ise işten eve geldiğim uzun kış gecelerinden başka zamanım olmayacaktı. öğrenilebilir bir şey miydi? ondan da emin değildim.

kendime portakal suyu sıktım, biraz da börek vardı. günlerin beni nereye götüreceğini bilmiyordum ama işsizlik ve amaçsızlıktan daha iyi olacağı kesindi. gülümsedim, antalya güneşli bir güne daha başlamıştı ve güneş ışığı evin tüm odalarında izin almadan dolaşıyordu.

her şey yoluna girmeye başlamıştı.



Hiç yorum yok: