22 Aralık 2010 Çarşamba

kompozit

projede ne kadar kompozit malzeme kullanılacağını bir sonraki düzeltmeye kadar geçerli olacak şekilde hesapladım, metrekarelerini yazdım, ayaklarımı nasıl ısıtacağımı ve şans topundan hangi sayıları yazmam gerektiğini düşündüm ve işte: haftanın ortasını çaktırmadan bitirdim. uyuşmuş bir zihnin sayıklamalarından ibaretim, öğlen içtiği tavuk suyuna pirinç çorbasını günün en önemli olayı ilan eden kararsız bir şansölyeyim. ofisten çıkıp çıkmamanın benim için bir önemi yok, dışarıda olan bitenler beni ilgilendirmiyor. lara'yı da istanbullaştırdım; boş adımlarla varmam gereken yere yürüyor ve gerçeği kaybediyorum. mecidiyeköy viyadüğü yerine deniz kenarında ilerleyen bir yolun olması da çok şeyi değiştirmiyor, hepsinin mutlak değeri aynı. ya da yutan bir eleman olduğumdan, içine girdiğim tüm habitatı da sıfırlıyorum. marsın kızıl yüzeyine gerekli ekipmanla da bıraksalar düşüncelerim pek değişmezdi, kraterlerin etrafından "şimdi ne yapmam gerekiyor" diye yürür ve bir sonuca varmaya çalışırdım. vardığım sonuçların yeterli olup olmadığını anlamadan da yeniden uykuya dalar, ertesi sabah aynı güne uyanırdım. bu böyle, rutinleştirmek gibi bir gücüm var. her şeyi alışkanlık haline getirebilirim. iki haftadır müziğim yok ve eksikliğini duymuyorum, bir şey okumuyor ya da izlemiyorum. otel odasının eksikliğine tamamen alıştım, musluktan çok az su akması da beni rahatsız etmiyor. televizyonun görüntünün 4'te 3'ünü göstermesi de pek umrumda değil, görünür kısımda pek de matah şeyler yok zaten. sürekli konuşan, koşan, bakan, ağlayan ve cevap veren bir sürü insan var; çeyreğini görsem bile aklımdan gerisini tamamlayabilirdim.

fakat günü kaydetme işinden biraz kopmak istiyorum, yazılacak türlü şeyler varken aynı geçen günlerimi anlatmaya çalışmaktan başka bir şey yapmamak faydasız. sabah aklıma gelenleri temize çekerek bloga yeni bir yön verebilirim, hem yılbaşı için bir banner fikri gelmişti, onu modellemek lazımdı. yarına artık, yıl sonu etkinlikleri başlasın. love actually izlemenin de bir yolunu bulursam değme keyfime, göl kenarındaki evin verandasında yazı yazan adamın sahnesinde de kalkıp oynarım artık. 

ama şu an değil, şu an yiyeceğimi bulup otele gittikten sonra hafif sersemleşmiş bir zihinle televizyona bakarken uyuyakalmaktan başka bir planım yok.



Hiç yorum yok: