3 Aralık 2010 Cuma

üşenmediklerim

sabah kalktıktan sonra yatağımı toplayıp yorganımı katlamaktan zerre üşenmem, bir çırpıda kurtulurum bu eziyetten. otostopçu'nun galaksi rehberi görüş alanımdaysa hemen gidip rastgele bir bölüm okumaktan ve her seferinde douglas adams'ın hayal ve mizah gücünü övmekten de erinmem, herkese hakkını veririm. portakal suyu içmeyi gerçekten istiyorsam ve evde portakal da varsa, narenciye sıkacağı teçhizatını kurup bir bira bardağı dolusu sıkma portakal yapmaktan da çekinmem. bastıra bastıra aletin canını çıkarırım, ciyaklatırım sinbo'yu. her seferinde orta çağ işkence aleti gibi duran manuel makinelerden almayı da düşünürüm. 

kahvaltımı yaptıktan sonra bilgisayarıma giden uzun yolu arşınlamaktan da çekinmem, ses sistemini her akşam kardeşim alır ve uyanmayı başardığım her sabah geri alırım. sonra o akşam gelir ve yeniden söker jakları, ertesi sabah bir an bile düşünmeden geri takarım. altı aydır sekmedi, müziksiz bir bilgisayar deneyimini kabul edemem.

canım gerçekten bira istiyorsa üzerimi değişirim, markete emin adımlarla yürüdükten sonra en dipteki tuborg dolaplarına giderim. dolabın karşısında durup da tüm biralara ve fiyatlarına bakmak hiç zoruma gitmez, kutulara baktıkça keyif alır ve geçmiş zamanda yaptığım tuborg duvarını hatırlarım.

fotoğraf makinem boynumda olduğu zaman da şafak tanrıçası eos'un gücü ve kudreti üzerime olur, bir fotoğraf çekmek için teke gibi dağlara tırmanırım. yerlerde sürünür, türlü serüvenlere dalarım. hele yanımda bira da varsa, iyi bir bira karesi çekmek için aklımı kaybederim, ışık bir saat sonra daha güzel olacaksa bir saat beklerim. akşam üstleri genelde bir şeye üşenmem, harekete geçerim. 

basketbol oynarken turnikeye girmekten üşenmem, elimden geldiğince havada kalmaya çalışırım. topu dizlerime çekip ters turnikeyle bırakmak da bana zor gelmez, çemberi ellemek için defalarca zıplayabilirim. potadan seken topu almak namusumdur, bacaklarım el verdiği ölçüde yükseğe zıplarım.

halı sahada kaptırdığım topu geri almak için arabaları kovalayan köpek gibi koşarım, yüz kiloya yakınım ve hızlandığım zaman gerçekten tehlikeli olabiliyorum. taca çıkmak üzere olan toplardan tiksinirim, gerekirse yatarak hamle yaparım. her maç öncesi karşı takımdan bir düşman belirlerim ve onunla savaşırım, savaşmaktan ve kendimi liverpool sol kanadında ispanyol asıllı luis fernandes sanmaktan sıkılmam. 

yazı konusunda üşenmem, zamanı ileri almak istiyorsam oturur neyden bahsedeceğimi planlamadığım bir yazı yazar ve anında bir saat ileriye atlarım. hayal kurmak da elektrik süpürgesiyle halıyı temizlemekten daha zor gelmez.

fakat üşendiklerimin neler olduğunu maddelemeye üşenirim, bilirim ki bir anda bitecek bir şey değildir.

Hiç yorum yok: