24 Aralık 2010 Cuma

tembellik hakkı

eğer tembellik bir haksa, bu hakkı elde etmek için bile haddinden fazla çalışmamız gereken bir yüzyılda yaşıyoruz. en azından bende durum bu şekilde geliştiğinden ve görünüşe göre bu bloga benden başka yazan olmadığından bunu rahatlıkla iddia edebilirim. türlü serüvenler, mimari yapıtlar, motosiklet yarışları, mitolojik geziler, yamaçlar, liverpool'da ilk 11'de sahaya çıkıp gerrard'la gol sevinçleri derken gözlerimi açtığımda sekizi biraz geçmişti ve işe geç kalmak üzereydim. babamdan aldığım kapaklı samsung bana ilk haftadan kapağı takacaktı fakat biyolojik saatim, yaklaşık onbir saatlik deve uykusundan sonra beni uyararak şahane iş yaptı. gerçek hayatımın tenis topundan pek bir farkı yok. işten sekip otele, otelden sekip işe gidiyorum. ama rüyalarım milyon dolarlık amerikan filmleri gibi, tempo bir an olsun düşmüyor. son dakikada 1-0 öne geçiyor, sonra carragher'in kendi kalesine attığı gol ile tam berabere kalacakken, steven gerrard benim pasımla galibiyeti getiriyordu. öyle muazzam bir sevinçti ki şenlenerek kalktım yataktan. haftanın bazı insanlar için son gününe gelmiştim, autocad işini kolayladıktan sonra artık modele geçmem ve altıgen motifli cephe alternatifleriyle midemi bulandırmam gerekiyordu. gün boyu yerimden birkaç kere kalktım, kahve yapıp geri geldim ve bu saatlerde ancak bir sonuca varabildim. ilk görseller hazır ve aklım uyuşmuş bir vaziyette. ne yiyeceğime karar vermek dışında herhangi bir zihinsel aktivitede bulunmayacağım. bu yazıyı bile parmaklarım kendisi yazıyor, parmak uçlarımda sanırım mikrobeyin var, beynim tamamen kış uykusuna yatmış vaziyetteyken bile blog yazarlığına devam edebiliyorum.

akşam ise market işi yoğurt-yaprak sarma ile bu haftaki rezil beslenme serüvenime bir virgül koyacağım, asker modu epey işe yaradı. soğuğa, açlığa ve türlü sefalete karşı çelik gibi dirençliyim de hala klima takılmadı, üşüyoruz reyiz! bakalım gelecek cuma oturup konuşacağım, böyle maraba gibi çalışmanın bir karşılığı olmalı. olmadı başka yere gideriz esteban, yaprak gibi savrulmak konusunda üstümüze yok zaten. klima yok, öğlen yemeği yok, mesai saati yok, cumartesi tatil yok, müzik yok ne var lan it diyesim gelir isimsiz yamaçların üzerinde fakat susarım. 

tembellik hakkımız söke söke alırız mı peki? bir sene boyunca evde tembellik yaptıktan hemen birkaç hafta sonra eylemlere girişmenin pek alemi yok, çalışmanın da gereksizliğini savunacak değilim fakat her şey karşılığını almakta bitiyor. her şeyin bir bedeli var da son pişmanlık neye yarar peki? keşke mimarlık yerine eczacılık okusaydım demiyor musun panpa? ortalama günde bir, mimarlık okuyan ve şu an düzenini oturtamamış, yemeği ucuza getirmeye çalışmaktan başka bir şey yapmayan aklıma küfrediyorum ne diyorsun. ayaklarım üşüyor, parmaklarım ise yazıya başlayınca hafiften ısındı. fabrika işi yaprak sarmasına dakikalar kala, ben hala bir köşede render bekliyorum. lise arkadaşlarımdan hiçbirisi şu anda siktiğimin bir motifini cepheye uygulamıyor. afferin lan sana.





Hiç yorum yok: