29 Aralık 2010 Çarşamba

to bid you farewell

2009'un ağustosunda, 4. levent'teki adidas outletten aldıktan sonra beni hiç yalnız bırakmayan ve türlü serüvenlere atıldığım bu süperstar'ın macerası da 2010 ile hemen hemen aynı zamanlarda bitiyor. artık yaşlı ve yorgun bir ayakkabı bu, bayrağı daha genç bir modele teslim etmek ve evin kapalı balkonunda emekliliğe ayrılmak istiyor. belki hafta sonları güzel bir yere gidersem gelirmiş ama özellikle mimarlık ofisinin ölü parkelerine dokunmak istemiyormuş. otelin halıfleksine de pek sıcak bakmıyordu zaten, antalya'yı fazla sevmedi. olimpos sahilinde beraber güneşlendiğimiz günlerden epey bahseder oldu, konserlere de beraber gittiğimizi anımsayıp "hey gidi günler" dedi. 

istanbul'da alıp tüm ege'yi ve akdeniz'i bitirdiğim, güneydoğu anadolu'nun diyarbakır'ında sabah koşusu ve mıntıkasında yanımda olan, bu yetmezmiş gibi benimle ankara'ya, sakarya'ya gelen, sonisphere'deki tüm konserlerde beni taşıyan, diplomamı almaya gidip nevizade'de bunu kutlarken benimle coşan, askerdeki son günümde kışladan sonsuza dek beraber çıktığımız, uçağa koşar adım binip pencere kenarında tuhaf bir sevinçle oturduğumda benimle aynı duyguları yaşayan ve şimdiden efsanevi olarak adlandırdığım bu çifti saygıyla anmak boynumun borcu. beraber az şey yaşamadık, berbat zamanlarımızı çok güzelleriyle değiştirirken bir sonraki macerayı düşündük. güle güle siyah üzerine gri çizgilim, senden sonraki seninkinin yarısı olsa yeter.

Hiç yorum yok: