27 Haziran 2011 Pazartesi

duruyor zaman

uzak bir geleceğin, geçmişi çok az gören kıyısında bir süredir oturuyorum. yaşadığım anlar ve şimdiki zamanlarım, sanki çok önceden tamamladığım günlerden aklımda kalan küçük hatıralar. şu yaşadığım anın, gerçek zamanlı olduğunu bir türlü kabullenemiyorum; ya önceki halimin bir düşü ya da gelecekteki bir günün geriye dönük bir bakışı, bir esintisi. cereyan yapsın diye açtığım pencereler, rüzgarı eve davet ediyor. hayatımda ilk defa yaptığım napoliten soslu makarnanın verdiği tokluğun mutluluğundan bahsetmek isterdim, behzat ç.'nin sezon finali olmasaydı. willy ile geçen eğlenceli günlerden ve mantarla tavuk ısrarımızdan, tabaktaki tek parça tavuk için girdiğimiz iddiadan, içilen biraların dünya ekonomisine katkısından, kumdan heykellerden ve paramızla rezil olduğumuz şahane anlardan dem vurmak da mümkün olurdu eğer bir mezarlıkta bitmeseydi dizi, behzat yıkılmasaydı bir mermer kaidenin kenarına. 

diziyi öğlene doğru izlemeye başladım, son yirmi dakikasında işten izin alıp eve bir poşet birayla gitmeyi düşündüm. evet film icabıydı bunlar, olmayınca bir daha çekiyorlardı, bir kahve arası veriyorlardı belki, şimşekten çıkan ışık bile setteki bir cihaz yardımıyla oluyordu. kamera arkası görüntüleri de vardı, belki replikler dile dolanınca gülüyorlardı. bunlar beni ilgilendirmiyor, son yirmi dakikasında ofisin koltuğunda küçüldükçe küçüldüm. sette yağan yağmur, pencereden içeri girdi ve odamı doldurmaya başladı. bir mezar taşını aydınlatan şimşek, günlük güneşlik antalya'da bile çaktı, gözlerimi aldı. erdal beşikçioğlu'nun daha önce benzerine rastlamadığım oyunculuğu beni ve benden geriye kalanı iptal etti. pazartesi sabahı mıydı bugün, 2011'de miydik? her şeyi unutarak eve kendimi zor attım. pilli bebek'in şarkısı "duruyor zaman", melancholy man'in üzerine gelince de ayakta durmak zor oldu. çift kişilik yatağıma tek başıma uzandım, tepemde tavan mı vardı yoksa toprak mı bilemedim. yaşam mı vardı elimde, yoksa her gün biraz daha ölen herhangi bir insan mıydım? film icabıydı onlar, gerçek değildi. 

gerçekti, benden ve benim hayatımdan çok daha gerçekti. bir mermer kaidenin kenarına yığılırken behzat, ben de bir yatağa yığılmıştım. iki pencere de açıktı fakat cereyan yapmıyordu. yaprak kımıldamıyordu, zaman bir pazartesinin öğleden sonrasında kendisine ve kendisinden geriye kalan her şeye meydan okurcasına duruyordu.


Hiç yorum yok: